- Günübirlik Edirne Gezisi
- Edirne Doğal Yaşam Çiftliği
- Havsa’da Ne Yenir?
- Yardımcı Peynirleri
Bir hafta sonu evde oturmasak ama ne yapsak kararsızlığını yaşarken ani bir planla Günübirlik Edirne Gezisi yapmaya karar verdik.
Türkiye’nin görülesi şehirler listesinin en üstlerinde olsa da hep en yakın olan en uzaktır aslında..
Bu sebeptendir şimdiye kadar Kars’a bile gidebilmişken (Mesafe açısından) Edirne’yi “yakın nasılsa giderim” kategorisinde tutmuşuz..
Tutmuşuz ama hata etmişiz. Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış tarihi eserlerle dolu bu kenti şimdiye kadar gezmeyerek…
Edirne’de Gezilecek Yerler
Kolay değil koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış üç şehirden biri. Gezilecek görülecek o kadar çok yer var ki….
-Taş Köprü
Edirne ile ilgili her sohbette mutlaka “Meriç Nehri kenarında kahvaltı” isteğimi anlatan bir cümle kurardım. Dolayısıyla gezimize bu keyifle açılış yaptık. Otogardan belediye otobüslerine binip Taş Köprü’ye en yakın yerde indik. 5-10 dakika gibi kısa bir yürüyüşle önce Tunca Nehri ve Taş Köprü’yü doyasıya resimleyerek geçtik.
-Meriç Nehri ve Kahvaltı İçin Lalezar
Sonrasında Meriç Nehri ile beklenen kavuşmamız gerçekleşti. Taş Köprü’nün seyir köşkünde manzara keyfini çıkarttıktan sonra kahvaltımızı yapmak üzere Meriç’in kenarında yer alan Lalezar’ı tercih ettik. Lezzetli ve manzara ile desteklenmiş keyifli kahvaltımızı yapıp gezintimize hareket katmaya başladık.
-Fayton ile Karaağaç
Öncelikle hemen bulunduğumuz yerden Karaağaç bölgesine giden fayton turları var. Uzun turu tercih edip minik seyahatimize başladık. Karaağaç için sevdiğim bir tanımlama var. Suyun öte yanındaki tek toprak..
Arnavut kaldırımlı yollardan kent ormanı manzarası eşliğinde geçerek Büyük Tren Garı’nı ve Lozan Anıtı’nı ziyaret ediyoruz. Burayı fayton haricinde bisiklet kiralayarak da gezmek mümkün. Şirin Karaağaç evleri ve huzurlu ortam sizi öylesine kucaklıyor ki ne şekilde olursa olsun keyif alacağınızdan eminim..
Fayton gezimizi bitirdikten sonra Meriç Nehri bizi güzel manzarasında kahve içmeye davet edince kıramıyor ve Kavala kurabiyesinin tatlandırdığı kahvemizi tarihi Taş Köprü’yü seyrederek yudumluyoruz. Keyifler yeterince köpürtüldüğüne göre şimdi aldığımız enerjileri harekete dönüştürme vakti.. Başlıyoruz neredeyse şehrin her noktasından görülen enfes Selimiye Camii’ni yakından görmek için Edirne sokaklarını adımlamaya…
-Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami
Şehrin merkezine varıldığında Selimiye’ye gelmeden birçok tarihi yapı karşılıyor bizi.. Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami bunlardan bazıları.. Elbette Edirne gibi Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış bir şehirde anlatılamayacak kadar çok tarihe tanıklık etmiş yapı bulunmakta.. Fakat günübirlik gezimiz için “görmeden dönmeyin” başlığındaki noktaları belirlerken biraz daha seçici davranmak gerekli oluyor ister istemez..
Eski cami ile başladık cami üçlememize. Edirne’de Osmanlılardan günümüze kalan en eski anıtsal yapıymış ve devletin büyümesinin de bir simgesiymiş Eski Cami..Bu cami aynı zamanda Edirne’de duaların kabul edildiği dört yerden biri olarak biliniyormuş. Bunların dışında camimin dış ve iç duvarlarındaki yazılı süslemeler ve atmosferi o kadar etkileyici ki çektiğiniz fotoğraflar gördükleriniz yanında biraz sönük kalsa da paylaşmaya değer..
Ve sıradaki durağımız Üç Şerefeli Cami..Çok kubbeli dönemden tek kubbeli döneme geçişi ilk denemelerinden bu cami.Her minaresi ayrı bir motif üslubuyla süslemiş bu cami Selimiye yapılana kadar minarelerin en büyüğüymüş. Şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılır. Caminin ilk ve asıl minaresi üç şerefelidir.
-Selimiye Camii
Ve tabii ki Edirne denildiğinde akla gelen belki de ilk simge, tüm görkemi ile karşılıyor sizi Eski Cami’nin hemen karşısında. Mimar Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği Selimiye Cami, gerçekten de tek kelime ile “büyüleyici”…
Yerleştirildiği konum, minarelerinden iki tanesinde 3 ayrı şerefeye çıkarken müezzinlerin birbirine engel olmamaları için tasarlanan üçer merdiven, “TAŞ DEHAYA ULAŞTI, DEHA TAŞ KESİLDİ” sözünün somutlaştığı ve matematiğin bilinen 4 işlemi ile çözemediği 13 bilinmeyenli denklemlerin çözülerek tamamlanan muazzam genişlikteki tek kubbe mimarisi, aydınlatmalardan çıkan islerin tek bir delikten tahliyesini sağlayan hava akımı hesaplaması, eşsiz çini süslemeleri ve dilden dile dolaşan Selimiye Camii ile ilgili hikayeler..
-Selimiye Camii ile ilgili hikayeler..
Örneğin kubbenin tek oluşu Allah’ın birliğine , cami pencerelerinin 5 kademeli oluşu İslam’ın 5 şartına, 4 vaaz kürsüsü 4 mezhebe , külliyedeki 32 kapı İslam’ın 32 farzına, 2 minarede toplam 6 yol olması imanın 6 şartına işaret ediyormuş. Ayrıca Kabe’nin yarı ölçülerine denk olan müezzin mahfilinin diğer eserlerden farklı olarak kubbenin tam altında konumlandırılmasında; kubbe kainatı, müezzin mahfili de dünyanın merkezindeki Kabe’yi sembolize ediyormuş.
Müezzin mahfilinin altında bulunan minik şadırvan ise Kabe’nin taban kısmına şadırvan denmesinden kaynaklanıyormuş. Ama bu söylencelerin en çeşitlisi tabii ki Selimiye Camii ile özdeşleşen “ters lale” ile ilgili olanlar.. Bunların içinde beni en çok etkileyenini paylaşmak istiyorum ben de ..
Allah’ın 99 adına işaret etmesi için çiniler üzerine 99 çeşit lale motifi işlenmesini istemiş Mimar Sinan…Fakat motifler yanlışlıkla 98 çeşit olarak yapılınca bunu öğrenen Mimar Sinan, “Öyle kalsın ki acizliğimiz, kulluğumuz ortaya çıksın. Acizliğimize işaret olarak 99. lale motifini müezzin mahfiline ters olarak kazınsın.” demiş. Bu parmak büyüklüğündeki ters lale motifi kimi zaman o kadar dikkat çekiyor ki ziyaretçiler Selimiye’nin o görkemini ikinci plana atıp ilk olarak o motifi görmek için yarışıyorlar..
Selimiye’nin ihtişamlı ve huzurlu atmosferinde neye hayran olacağımızı şaşırdığımız uzunca bir zaman geçirdikten sonra şehrin diğer güzelliklerinden mahrum kalmamak adına tekrar yollara düşüyoruz.
Selimiye Camii’nin alt tarafındaki çıkışın merdivenlerinden aşağı inerek Arasta Çarşısı’nı gezmek mümkün. Hediyelik olarak meyveli sabunlar (her meyvenin kokusu birebir yapılmış) , aynalı süpürgeler, badem ezmeleri, Kavala veya Hoşgüvar kurabiyeleri arasından karar verebildiklerinizi alabilirsiniz..
–II.Beyazıt Külliyesi
Edirne gezimizi planlarken merak uyandıran ve görmek istediğim yerlerden bir diğeri de II.Beyazıt Külliyesi’ydi. Tunca Nehri kıyısında geniş bir alana yayılan külliye cami, hamam, darüşşifa, imaret, tıp medresesi, mutfak ve daha bir sürü farklı bölümden oluşuyor.
Bu yapının mimari güzelliğinin yanı sıra görülmesini gerektiren bir diğer özelliği ise, Evliya Çelebi’nin “hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def’i sevda olmak üzere” diye tanımladığı sazendelerin haftanın üç günü yapılan musiki faslı ile tedavi yapılıyor oluşu.
Bu konserler binanın her tarafından rahatlıkla dinlenebiliyormuş. Ayrıca mevsim çiçeklerinin koku ve renkleri de tedavi amaçlı olarak kullanılıyormuş.
Aynı dönemde Avrupa’da akıl hastaları şeytan kabul edilip yakılırken bu külliyede konserler, sus sesi ve çiçek kokularıyla tedavi ediliyormuş. Şadırvandan fışkıran suların çıkardığı ses hastayı huzura kavuşturduğu için tedavide önemli bir rol oynuyormuş.
Zaten sağlık müzesindeki balmumu heykellerin canlandırdığı konser atmosferi, çalan musiki ve şadırvandan çıkan suyun sesi öyle huzurlu bir ortam oluşturmuş ki az da olsa zamanda yolculuk yapıyor gibi hissediyorsunuz. Zincire vurulması gereken akıl hastalarına paslı demirin zarar vermemesi için demir altın veya gümüşle yaldızlanırmış.
Her türlü hasta kabul edilirmiş ve tedavi ücretsizmiş. Bu külliye ayrıca diğer hastalıklar için de özellikle göz tedavisinde önemli bir merkezdir. Sağlık müzesini gezerken o dönemdeki hastalık tedavi yöntemleri ile ilgili oldukça şaşırtıcı bilgiler edinebilirsiniz. Külliyenin bahçesindeki Ahmet Kutsi Tecer’in “Ağaçla Sarmaşık” şiiri ise burada okunduğunda daha bir anlamlı geliyor kulağa..Bence mutlaka görülmeli.
–Edirne’nin Merkezi
Bizim gittiğimiz dönemde su baskınlarından dolayı adalet kasrı ve Kırkpınar Meydanı’nın olduğu bölgeyi gezemedik. Ama üzülmedik böylece tekrar bu güzel şehre gidebilmek için elimizde geçerli bir bahanemiz olmuş oldu..
Edirne’de Ne Yenir? Nerede Yenir?
Bu güzel günü zirvede bitirebilmek için gezimizi meşhur Edirne ciğerinin tadına bakmak üzere tekrar merkeze geliyoruz. Biz bu lezzeti “Meşhur Edirne Ciğercisi İlhan Kazım Usta” da deneyimledik ve çok memnun kaldık. Yanında cacık da istemenizi öneririm zira lezzet katmerleniyor..
Yemek sonrası merkezde kısa bir tur atıp bu keyifli geziyi tadı damağımızda sonlandırıyoruz. Huzurun Başkenti Edirne aklınızda duracağına anılarınızda dursun.. Görüşmek üzere..