- Eski Küçükçekmece Gezisi
- Ihlamur Kasrı
- Pelit Çikolata Müzesi
- Baltalimanı Japon Bahçesi
- Yeşilköy Havacılık Müzesi’nde Bir Gezi
- Kıyıköy’de Bir Gezi
- Rumeli Hisarı Gezisi
- Anadolu Hisarı Gezisi
- Museum of Illusions, Eğlencenin Hiç Bitmediği Bir Yer
- Mamicini Cafe: Bir Kafeden Çok Daha Fazlası
- Prens Adalarının Prensesi Heybeliada
- Vehbi Koç Büyükdere Evi, Nam-ı Diğer Ziyagil Köşkü
- Tevfik Fikret’in Evi Aşiyan Müzesi
- Küçük Dolmabahçe Beylerbeyi Sarayı
- İstanbul Nostaljisi Balat Sokakları
- Dileklerinizin Gerçekleştiği Ayın Biri Kilisesi
- Tüm Lezzetleri ile Koca Bir Tarih Vefa Semti
- Pierre Loti Tepesi
- Çamlıca Kulesi-Avrupa’nın Yeni Eyfel’i
- Sirkeci Tren Garı ve Çevresi
- İstiklal Caddesi’nde Bir Keyif Turu
- İstanbul Oyuncak Müzesi
- Barış Manço Müze Evi
- Esra Vardar Argun’un Heykel Sergisi
- Bir Tarihin İçinde Pera Palas Hotel
- Şekerci Cafer Erol
Ihlamur Kasrı’nın olduğu yerler bir zamanlar tertemiz akan Fulya Irmağı’nın etrafındaki ıhlamur ve çınar ağaçlarıyla bir masal güzelliğini yaşıyormuş…
Ihlamur ağaçlarının bol bol bulunduğu bu bağ alanı Sultan III. Ahmed zamanında Hacı Hüseyin Ağa’ya aitmiş..Sonra her ne olduysa Hacı Hüseyin Ağa padişaha karşı bir suç işlemiş ve padişahta bu araziyi kendi mülküne geçirivermiş…Günahları boyunlarına olsun padişahların bile gözü varmış bu güzelim bağlarda ıhlamur ağaçlarında ….:) Öyle de güzelmiş işte oralar…
Şehrin kargaşasından dedikodusundan uzak huzurlu bir bağ yeriymiş.. mütevazi bir konağı varmış…stresi derdi tasası yokmuş…
Sultan Abdülmecit Fransız şair Lamartine 1846’da bu konakta ağırlamış… Lamartine ülkesine döndükten sonra kaldığı konağı,,,ıhlamurların kokusunu ..bahçedeki evcil hayvanları,,, havuzdaki fıskiyeyi eşine dostuna anlatıp durmuş yıllaaarca…
Ihlamur Kasrı
Sultan Abdülmecit daha sonra buradaki mütevazi konağı yıkmış ve yerine iki köşk yaptırmış..Merasim Köşkü törenler için kullanılmış..Diğeri Maiyet Köşkü ise sultanın haremi olarak kullanılmış…Yapının tasarımı Ermeni mimar Nikoğos Balyan’a aitmiş..
Merasim Köşkü çok şaşaalı ..şatafatlı..girişe iki taraflı bir merdivenle çıkılıyor..Merdivenlerden çıkarken kendinizi yeni zamanın Sindirellası gibi bile hissedebilirsiniz … ki bu çok normal…:) Ben bile biran o havaya giriverdim:))
..Merasim Köşkü’ndeki eşyalar orijinal ve göz kamaştırıyor..yapıya girdiğimiz zaman hemen sağ ve sol tarafında sonsuzluğa giden aynalar var… 😉 Aynalar karşılıklı olduğu için kendinizi sonsuz kere izleyebiliyorsunuz..:) İki oda var..Tavanlar çok yüksek..kendinizi küçücük bile hissedebilirsiniz …tavanlarda gerçekmiş gibi duran iştah açıcı meyve sepeti süslemeleri var.. Kristal avizeler, Avrupa tarzı mobilyalar, Hereke halıları ve süslü vazolarla dekore edilmiş …. görevliye o kadar rica etmemize rağmen iç kısımlarda fotoğraf çekemedik.. ..
Barok tarzında yapılmış köşkteki oymalar bir dantel gibi..Ben burayı Dolmabahçe Sarayı’nın minyatürü gibi düşündüm..zira Dolmabahçe Sarayı’nı da Sultan Abdülmecit yaptırmıştı… Belki sultanın zevki böyleydi..belki de o dönem bu tarz modaydı..
Meğer benim köşk ile ilgili aklımdan geçenleri yıllaaaar önce Halid Ziya Uşaklıgil Saray ve Ötesi hatıratlarında şu ifade ile kullanmış… ”Ihlamur köşkü; Dolmabahçe, Çırağan, Göksu ve Beylerbeyi Saraylarının ufaltıla ufaltıla son hadde indirilmiş bir numunesiydi” :)) çok çok hoş bir ifadeydi bu:)
Kim bilir belki Halid Ziya Uşaklıgil muhteşem hikayesiyle Aşkı Memnu yu yazarken Ihlamur Kasrı’ndan esinlendi 🙂 olamaz mıydı hem bu,,,, Çünkü Uşaklıgil de de bir saraylı havası vardı..üslubu ağır ve cümleleri çok süslüydü,,,. Ah Aşkı Memnu Ah…Ah Bihter Ah.:) Bu konunun sonu bile Bihter’e varır böylecee:)))
Maiyet Köşkü
Gelelim diğer köşke …Maiyet Köşkü ise daha mütevazi.. odalar küçük..öyle ki odalara derinlik katması için kocaman varaklı aynalar kullanılmış…aynalar şöminenin hemen üzerinde konumlanmış..Bu köşk aynı zamanda kafe-restoran hizmeti de veriyor..
Biz bir cumartesi günü türlü hayallerle kahvaltı yapmak için kasra gittik… bu kadar muhteşem bir köşkte ancak bu kadar mütevazi bir kahvaltı yapılabilirdi ki,,, açıkçası biraz hayal kırıklığı oldu bizim için..Ne ile karşılacağınızı bilin diye yazıyorum ki..reçel ,tereyağı ,bal paketlerde geldi mesela..birkaç tutam peynir,domates ve haşlanmış yumurtadan ibaret olan kahvaltımızı çabucak yapıverdik.. 🙂
Halbuki köşk odasında kendimizi saraylılar gibi hissettiğimizden burada muhteşem bir kahvaltı olmasını beklerdik… mesela buraya özgü bir sunum da yapılabilirdi…burası Ihlamur Kasrı.. ıhlamurlu bir şerbet.. ya da ıhlamur kokulu bir kek.. bu tarz özgün bir tat buraya eminim çok yakışırdı…
Buna rağmen Maiyet Köşkü’nün bahçesinde oturup havuz ve Merasim köşkü manzarasında kahve içmek muhteşem güzeldi..
Merasim Köşkü simetri kurallarının en güzel haliyle inşa edilmiş…Osmanlı genelde simetri anlayışıyla yaparmış evlerini,,, odalarını hatta bahçe peyzajını bile….hatta şehirleri bile bu şekilde planlarmış..çünkü simetrik görsellik insan ruhuna çok iyi gelirmiş … güven duygusu verirmiş mesela…
Hem bilir misiniz ıhlamur ağacının hikayesini siz?
Bergama’nın zengin ve bereketli ovasında insanlar çalıştıkça kazanmış, refah içinde yaşamaya başlamış… Zenginleştikçe sevgide de fakirleşmiş, evleri büyüdükçe yürekleri daralmış.., cömertlikleri azalmış…
Fakir kulübelerinde sevgilerini asla azaltmamış bir çift yaşarmış , Baukis ve Philemon küçücük bahçeleri ve huzur dolu evleriyle kıt kanaat geçinirlermiş..
Zeus bir gün sarayından sıkılmış, oğlunu da yanına alarak tebdili kıyafet ile yoksul gibi görünüp köyleri gezmeye başlamış…
İki fakir yabancıya köylülerden hiç kimse kapısını açmamış..bir dilim ekmek bir kupa su bile ikram etmemişler…
Zeus ve Hermes son çare ormanın kenarındaki küçük kulübeye gitmişler…
Kulübenin kapısını açan Philemon karşısında iki tanrı misafirini görünce sevinçle buyur etmiş..hemen evinde ne varsa yemek yapıp sunmuş misafirlerine…
Zeus onları o kadar sevmiş ki..yaşlı çiftin ellerinden tutarak kulübeden çıkarmış ve ormana doğru ilerlemiş.. Bir süre gittikten sonra durup arkalarına dönen Baukis ve Philemon Bergama Ovası’nın sular altında kaldığını, sadece kendi kulübelerinin kaldığını görmüşler şaşkınlıkla…
Zeus yaşlı çifte ”Ey iyi ve cömert insanlar! Dileyin benden ne dilerseniz.” demiş… Bu yaşa kadar birbirlerinin aşkından başka bir şeyleri olmamış,hallerinden her zaman mutlu mesut yaşamış iki yaşlı insanın ne dileği olur?
Bizim tek dileğimiz hayatta olduğumuz günleri birlikte geçirip , birlikte ayrılmak istiyoruz bu dünyadan demişler…biraz da korkmuşlar koskoca tanrıdan…
Sonra bir gün yaşlı çift evlerinin önüne el ele güneşe çıkmışlar.. Birden bire kök salmaya başlamışlar toprağa ve son kez birbirlerine bakışıp sarılmışlar..
Ulu bir çınara dönüşen Philemon, önce kalp şeklinde yaprak açıp sonra el gibi beş parmaklı büyüyen yapraklarıyla sevgiyle Baukis e uzanırmış…. Baukis de mis kokulu bembeyaz ıhlamur çiçeklerini açarmış. Birbiriyle iç içe geçen iki farklı ağaç olmuşlardır artık..biri çınar ağacı biri de ıhlamur ağacı..
Hikaye böyle der…Zaten bütün inanışlar aynı hikayeleri anlatıp dururmuş yüzyıllarca …
İşte bu yüzdendir ki..ıhlamur ağacı ve çınar ağacı hep yan yana büyüyüp gelişir gürbüzleşir..ikisi de upuzun ömür sürerler… belki 500 yıl belki 800 yıl belki 1000 yıl…
Ihlamur Kasrı’nda da çınar ağaçları ile ıhlamur ağaçlarını yan yana bulacaksınız… kim bilir kaç yüzyıldır beraberdir onlar…
…Kasırın bulunduğu alan Beşiktaşta… etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş.. İçinde ne olduğunu bilmeyen biri burada gulyabanilerin yaşadığını hayal edebilir mesela..:) kapıdan girdiğiniz anda ise herşey bambaşka bir şölene dönüşüyor… muhteşem bir yeşil alan muhteşem iki tane köşk… havuzdaki ördekler bile İstanbul’da yaşadığını unutmuş gibi..Zira duvarlar ince bir çizgi olmuş…duvarların içinde yeşil bir cennet varken duvarların dışı karmaşa ve beton yığını dolu…
Buraya gidin ve bir tutam 18. yy. tadında bir zaman geçirin…Bihter’in annesi Firdevs Hanımı da görürsünüz belki orada…bir saraylı edalarıyla kahvesini içerken:)))….
Not: İstanbul ile ilgili diğer yazılarımız için İstanbul Gezi Rehberi bölümüne bakabilirsiniz.