- Kapadokya Balonların Uçuş Hazırlığı
- Kapadokya Güvercinlerinin Evi Güvercinlik Vadisi
- Kapadokya’da Ne Yenir? Nerede Yenir?
- Dünya’nın İlk Gökdeleni Uçhisar Kalesi
- Kapadokya’da yaptığımız Avanos Gezisi
- Göreme Açık Hava Müzesi
- Kızıl Vadi’de Gün Batımı
- Zelve Açık Hava Müzesi Gezisi
- Kapadokya’nın Başkenti Göreme Gezisi
- Paşabağ Vadisi Gezisi
- Dervent Vadisi’nde Bir Gezi
- Ürgüp, Sarının 50 Tonunda Bir Gezi
- Alternatif Bir Kapadokya Gezisi
- Kapadokya Balon Turu
- Kaymaklı Yeraltı Şehri Gezisi
Bu yazımda Kapadokya ve çevresinin keşfedilmemiş veya yeni keşfedilmeye başlayan köşelerinden yani Alternatif Bir Kapadokya Gezisinden bahsetmek istiyorum siz seyahat severlere…
Benim Kapadokya bölgesine ikinci seyahatim bu. İlkinde tur ile grup olarak gitmiştik. Dolayısıyla o turda gezdiğim yerlerin (yeraltı şehirleri, müzeler, kiliseler vb.) dışında lokasyonlar tercih ettim bu defa.
Turdan sonra anladım ki ne kadar da doğru yapmışım alternatif bir gezi yapmakla.. Gün gün anlatacağım şimdi size işte tursuz alternatif bir Kapadokya…
Alternatif Kapadokya Gezisi-Birinci Gün
2 arkadaş İstanbul’dan Kayseri’ye uçtuk. Nevşehir’e çok sık uçak olmadığı için Kayseri’yi tercih ettik. Göreme‘deki otelimiz Stone Palace‘ın havaalanına transfer hizmeti olması işimizi çok kolaylaştırdı. Tek yön kişi başı 30 TL (2018) ödeyerek 50 dk. da Göreme’ye geldik.
–Stone Palace
Otelimiz bölgenin en iyi balon manzarasına sahip ve çarşının tam ortasında harika bir konumdaydı. Öğle saatlerinde otele vardık.
Odalar gayet zevkli döşenmiş, geniş ve tertemizdi. Otel çalışanları son derece ilgili ve güler yüzlüydü.
Bölgedeki turist yoğunluğu nedeniyle kiralık araç bulmakta biraz zorlandık ama bir saat içinde resepsiyonistin bağlantıları ile sorunu çözdük.
-Ağırnas Mahallesi ve Mimar Sinan’ın Evi
Dinlenmek gibi bir lüksümüz olmadığı için hemen yollara düştük. İlk durağımız Mimar Sinan‘ın doğup büyüdüğü Kayseri’nin Melikgazi ilçesi’ne bağlı Ağırnas Mahallesi oldu.
Kayseri Nevşehir karayolundan 97 km lik bir mesafede. Gesi Bağları’ndan geçerek köye ulaşıyorsunuz. Girişinde bir yeraltı şehri bulunuyor.
Biz yer üstünde dolaşmayı tercih ettiğimiz için yeraltı şehirlerine girmedik. Zira az zamana çok şey sığdırmak niyetindeydik. Köye ulaşıncaya kadar orada bir köy olduğunu göremiyorsunuz çukurda kaldığı için.
Çok heyecanlıydık büyük usta Mimar Sinan’ın Evi’ni göreceğimiz için. Evi kolaylıkla bulduk.
Gördüğümüz yapı karşısında şaşkındık. Hiç bu kadar güzel, bu kadar heybetli ve sanki daha dün yapılmış gibi bakımlı bir ev beklemiyorduk. İçeri girip o havayı solumak için sabırsızlanıyorduk.
Ben tam dış duvarlarına dokunup koklamaya başlamıştım ki orayı tanıtmakla görevli bir bey buyur etti bizi içeriye. İçerisi ortama uygun sarı loş ışıklarla çok iyi aydınlatılmıştı.
Mimar Sinan 23 yaşına kadar bu evde yaşamış. Daha sonra bazı ilaveler yapılarak ailesi tarafından kullanılmış.
Evin altında 2 tane yeraltı şehri mevcut. Zemin düz değil taşlıktı. Böylesine büyük bir dehanın doğup büyüdüğü evde olmak çok etkilemişti bizi.
-Hörmetçi
Evin bizde yarattığı tarifsiz duygularla dışarı çıkıp köyün sokaklarını fotoğrafladıktan sonra ikinci rotamız olan yine Kayseri’nin köylerinden Hörmetçi‘ye doğru yol aldık.
Ama bu arada çok acıkmıştık ve Ağırnas’ta yiyecek bir şey bulamayınca yol üstünde yöresel yemekler yapan bir restorana oturduk.
Bir gariplik sezdim ama algılayana kadar açlıktan gözümüz dönmüş bir halde yemeklerimizi sipariş verip oturduk. Arkadaşım etrafa bakıp ne kadar ilginç hiç kadın yok restoranda deyince benim jeton düştü. Bulunduğumuz yer otoyol üzerinde kamyoncuların mola yeriymiş, 2 kadın olarak üzerimizdeki gözlerden bir hayli rahatsız bir şekilde aynı zamanda halimize gülerek yemeğimizi yedikten sonra kalktık öyle bir yere göre hiç de az olmayan hesabı ödeyerek .
Hörmetçi ile ilgili bütün çalışmaları yapmıştım. Köyde 30 yıldır yılkı atlarını ehlileştiren Ali Kemer ( Ali Dayı) ile irtibata geçtim ve oraya gideceğimiz günü planladım. Çünkü atlar her gün açılmıyor, sadece fotoğraf grupları olduğunda koşturuluyor.
-Yılkı Atları
Ağırnas’tan Nevşehir’e dönüş yolu üzerinde olduğu için bu 2 noktayı aynı güne sığdırdık. 50 km kadar sonra Hörmetçi’ye ulaştık, sora sora Ali Dayı’nın çiftliğini bulduk.
Oldukça fazla sayıda yılkı atı vardı. Aynı zamanda camış sürüsü de karşıdan bize doğru geliyordu. Bizim için harika fotoğraf malzemesiydi hepsi.
Diğer gelen grupla birlikte arabalarımıza binip köyün uzağındaki geniş bir araziye götürüldük. Merakla bekliyorduk neler olacağını. Kameralarımızı hazırlarken Amerikan kovboy filmlerini aratmayacak bir tablo karşımızdaydı.
3 kovboy eşliğinde delice koşarak bize doğru gelen yılkı sürüsü beni benden aldı. Bir at sevdalısı olarak yerin altımdan kayacakmış gibi gümbür gümbür nal sesleriyle titremesi çok heyecan vericiydi.
Tozun dumana katılmış görüntüsü olması açısından yumuşak zemin yapısı çok önemliydi. Nefes alamıyor olsak da harika anlar yaşıyorduk Kendimi Tekbaş’ta gibi hissettim.
3 kovboy ve onlara eşlik eden çılgın kurtları bize harika anlar yaşattılar atları koştururlarken. Size tavsiyem Hörmetçi’ye gitmeden önce mutlaka Ali Dayı ile irtibata geçmeniz ve yeterli gün ışığının olduğu öğleden sonra saatlerinde buraya gitmeniz olacaktır.
Bu toza bulanmış halimizle savaştan çıkmış gibiydik. Otelin kapısından nasıl gireceğiz bu halde diyerek yola koyulduk. Dönüş yolunda hava kararmıştı. Otelimize tozlarımızdan arınıp hemen uyumalıydık çünkü ertesi sabah 05.00’da kalkıp balon fotoğrafları çekecektik.
Alternatif Kapadokya Gezisi-İkinci Gün
Saatlerimizi kurmuştuk ama zaten heyecan ve yorgunluktan uyuyamamıştık. Beşte lobideydik ve resepsiyonist bize hava şartlarından dolayı balonların o gün kalkmayacağını söyleyince oracıkta yığılacaktık neredeyse üzüntüden.
Neyse o zaman bizde gün doğumunu çekip sonra otelimize döner kahvaltının ardından çizdiğimiz rotayı tamamlarız dedik.
-Uçhisar
Gün doğumu ardından Uçhisar‘a doğru yol aldık.
Kalenin civarında dolaşıp fotoğraflarımızı çektik ve oradan şu meşhur nazar boncuklu ağacı olan Güvercinlik Tepesi‘ne geçtik.
Gerçekten adına yakışır şekilde güvercin doluydu tepe. Bu bizim için tam bir sürpriz oldu fotoğraf açısından.
Güvercinleri defalarca uçurup vadi manzarasına karşı fotoğrafladık.
-Avanos
Balonların üzüntüsünü bir nebze azaltmıştı bu aksiyon ve kahvaltı için otelimize döndük, açık büfe gayet yeterli bir kahvaltının ardından Avanos‘a doğru yola çıktık.
Ortasından Kızılırmak’ın geçtiği, taş köprüsü, asma köprüsü, çanak çömlekçileri ve tarihi görüntüsüyle en çok beğendiğim yerlerden biri oldu Avanos.
Arabamızı otoparka park edip taş köprüye bakan su kenarı bir çay bahçesinde kahve molası verip bu güzel tarihi yeri yürüyerek dolaştık.
Ünlü Chez Galip Usta’nın çömlek atölyesine ulaştık. Burası aynı zamanda dünyada 6. sırada yer alan Guinness rekorlar kitabına girmiş saç müzesidir.
1979 da bir Fransız turist bir tutam saçını atölyenin tavanına hatıra olarak asmış ve ondan sonra gelen tüm kadın misafirler bunu devam ettirmiş. Gözlerimize inanamadık bu kadar çok saç tutamını bir arada görünce.
Ve Galip usta her yıl bu tutamlardan 20 tanesini seçip o kişileri arayıp (kişisel bilgileri ile asılıyor saçlar) Kapadokya da ücretsiz misafir ediyormuş. Bu enteresan yerde bize ikram ettikleri kendi yaptıkları şaraplarımızı da içtikten sonra yürüyüşümüze devam ediyoruz.
Arka sokaklardan dönerken taş oyukların içine yapılmış çok hoş bir kafe ile karşılaştık ve oturmadan edemedik.
Sandık Cafe‘ye uğramadan Avanos’tan ayrılmayın derim. Cafenin işletmecisi aynı zamanda bir dönem bölgede rehberlik yaptığı için bize önerilerde bulundu ve tam da güzergahımız üzerinde bulunan Mustafapaşa, Ayvalı ve Bahçeli Köylerini de görecektik onun sayesinde.
-Ürgüp
Avanos’tan ayrılıp Ürgüp‘te bulunan meşhur Asmalı Konağı görmek için yola çıktık.
İlk durağımız Üç Güzeller. Buradaki çekimlerimizi bitirince ilçenin içine arabamızı sürdük.
Ürgüp’ün ana caddesi üzerinde sağlı sollu mağaralar var. Bunlardan birinin önüne arabamızı çekip mağaraları da fotoğrafladık.
Dizinin üzerinden yıllar geçse de hâlâ oldukça yoğun ziyaretçisi olan Asmalı Konak bölge turizmine büyük katkıda bulunuyor.
Kişi başı 5 TL ödeyerek girdik (2018) bizde adet yerini bulsun dedik gelmişken. Buradan ayrılmadan önce Turasan Şarap Evi‘nden alışverişimizi de yaptık ve Mustafapaşa’ya doğru yola çıktık.
-Ayvalı
Fakat önce en eski Rum köylerinden biri olan Ayvalı’ya uğruyoruz.
Mustafapaşa’nın güneyinde bulunan köyde resimli kaya kiliseleri, harabeler, bir Ortodoks kilisesi, Gomeda Vadisi Açık Hava Müzesi bulunuyor.
Ayvalı Köyü bu zengin tarihi dokusuyla ve görüntüsüyle örnek köy seçilmiş. Halk volkanik taşlardan işlenmiş kaya evlerde oturuyor. Vaktimiz kısıtlı olduğu için köyün sokaklarını sindire sindire dolaşamadık ne yazık ki.
-Bahçeli
Ayvalı’nın hemen devamındaki Bahçeli Köyü‘ne de hızlıca uğradık.
Bu köy de 1. derece SİT alanında bulunuyor. 1200’lü yıllara kadar burada Rumlar yaşamış, sonrasında Türkler yerleşmiş.
Çok zengin bir tarihi geçmişi olan Kapadokya bölgesinin her köşesi çok etkiliyor insanı gerçekten…Tarihte yolculuk ediyor gibi hissettik kendimizi.
-Mustafapaşa
Bahçeli Köyü’nün tarih kokan havasından ayrılıp Mustafapaşa’ya doğru gidiyoruz.
Mesafeler çok kısa olduğu için 5-10 dakikada varıyoruz. Çok eski bir Ortodoks Hristiyan kasabası Mustafapaşa.
Eski adı Sinasos.1923 mübadelesinde halk Yunanistan’a gönderilmiş, yerlerine Selanik civarında yaşayan Müslüman Türkler yerleştirilmiş.
Asmalı Konak dizisi ile tanınmaya başlamış ve şu anda ziyaret edilen en önemli yerlerden biri olmuş. Konak şu anda Old Greek House restoran olarak işletiliyor. Aynı zamanda yeni dizilerden Aşk ve Mavi de buradaki büyük bir konakta çekiliyor şu anda.
Kasabada 150 yıllık tarihi bir konak müze olarak faaliyette ve bu müze kültür bakanlığı tarafından izinli olarak özel müze statüsüne geçmiş. Kapadokya Sanat ve Tarih müzesi olarak Türkiye’nin ilk özel el yapımı bebek müzesi.
Kasabada çok sayıda kilise ve şapel bulunuyor. Taş yapıların mimarisi çok düzgün ve etkileyici. Kasabanın meydanında en eski tarihi eser olan Mehmet Şakir Paşa Medresesini görebilirsiniz.
Günlerden Pazar olduğu için onca güzel restoranın bulunduğu bu güzel kasabadan hepsi kapalı olduğu için açlıktan gözümüz dönmüş bir şekilde ayrılıyoruz.
-Geri dönüş
Dönüş güzergahımız üzerinde bulunan Ürgüp’ün içinden tekrar geçerken açlıktan yapışmış midelerimizle hemen bir turizm ofisinin önüne park edip oradan restoran tavsiyesi alıp koşturmaya başladık. Sultan Sofrası‘nı tavsiye ettiler bize ve gerçekten tam bir ziyafet oldu bu.
Kapadokya’nın meşhur testi kebabının da dahil olduğu 2 kişilik bir menü hazırlamışlar, çorba ,salata, pilav ve testi kebabını 75 TL (2018) gibi çok makul bir fiyata yedik. Hepsi çok lezzetliydi, et lokum gibi pişmişti.
Bu güzel ziyafetten sonra kendimize geldik ve 10-15 dakikalık mesafede bulunan otelimize dönüyoruz ertesi gün uçacak balonları izleyecek olmanın heyecanı ile.
Ama bu defa akşamdan sormayı akıl edip Göreme’ye vardığımızda acenteye uğradık. Balonların ertesi gün de uçmayacağını öğrenince yine büyük bir hayal kırıklığı ve üzüntü içinde çarşıda yürüyelim bari dedik.
Kulağımıza hoş bir gitar sesi geldi ve oraya doğru yürüdük. Red Red Wine House diye bir mekandı. 2 genç harika müzik yapıyordu, birer kadeh kırmızı şarap içtik ama yorgunluktan daha fazla oturacak halimiz kalmadığı için bu güzel mekana veda ettik. Bu arada şarap nefisti ve dublesi 25 TL (2018) idi.
Alternatif Kapadokya Gezisi-Üçüncü gün
Sabah balon göremeyeceğimiz için 05.00’da kalmamıza gerek kalmamış olsa da yine de erken kalkmalıydık. Balon hüsranını bir nebze hafifletelim dedik ve bu sabah ATV safari yapmaya karar verdik.
-ATV Safarisi
Göreme de Öz Kapadokya adında bir ATV safari işletmesi ile çıkıyoruz tura.
Öncesinde bizlere pratik olması için deneme parkurunda bir tur çalıştırdılar, önce biraz bocaladık doğal olarak fakat alışmamız için bir tur yeterli oldu.
2 kişi aynı ATV’ye binebiliyorsunuz böylece daha hesaplı ve de eğlenceli oluyor. 130 TL (2018) ödeyerek 2 saat süren harika bir tur yaptık.
Bazı noktalarda ve seyir tepelerinde fotoğraf molası bile verdiler. Çok eğlenceli ve heyecan verici parkurlardan geçerken bir taraftan da o Kapadokya’ya has eşsiz bulutlu gökyüzünü özgürce havayı soluyarak izlemek muhteşemdi.
Yine kendimizi mutlu edecek bir aksiyon bulmuştuk neyse ki…
-Ihlara Vadisi
Tur sonrası hemen yollara düştük, yolumuz uzundu. Yeni rota Dünya’nın 2. Büyük Kanyonu olan Ihlara Vadisi .
Ihlara Aksaray İli’nin Güzelyurt İlçesi’ne bağlı bir belediye. Göreme’den 87 km uzaklıkta. Vadiye 4 noktadan giriş yapabiliyorsunuz.
Biz 400 basamakla inilen girişten 30 TL (2018) kişi başı ödeyerek girdik. Basamaklar gözümüzü korkutsa da karşımızda duran o heybetli doğa harikası karşısında duyduğumuz heyecanla nasıl indiğimizi anlamadık ağzımız açık bakınırken….
Ihlara Vadisi Hasan Dağı volkanının püskürmesinden sonra Melendiz Çayı’nın binlerce yıllık aşındırmasıyla oluşmuş 14 km lik bir vadi. Vadi çevresi bozkır bir yapıya sahip fakat vadi içinde sizi bambaşka bir görüntü ve iklim bekliyor.
Tropikal yemyeşil yapısıyla sizi büyüleyecek ve çıkmak istemeyeceksiniz. Bu doğa harikası aynı zamanda içinde çok zengin bir tarih barındırıyor. Birçok freskli ve resimli kilise ve şapel göreceksiniz yürüyüş parkurunu boyunca.
Yorgunluktan şişen ayaklarımızı o buz gibi Melendiz Çayı’nın suyuna sokmadan olmazdı tabi. Ara ara oturacak mekanlar bulabiliyorsunuz su kenarında.
Bizde ilk bulduğumuz yerde biraz soluklanıp yorgunluk çaylarımızı içerken yan tarafta oturan genç bir grup fotoğraf çektiğimizi görünce dönüşte mutlaka Güzelyurt’u görmelisiniz zaten yolunuzun üzerinde deyince biz yine heyecanlandık yeni bir yer daha keşfedeceğimiz için.
Sudaki ördeklerle biraz oynayıp onları besledikten sonra geri çıkacağımız 400 basamağı düşünerek hızlandık .
-Güzelyurt
Vakit geç oluyordu ve hava kararmadan Güzelyurt’u görmeliydik. Neyse ki 13 km ötedeydi. Çabucak vardık ama bir taraftan da gördüğümüz adeta tarihi açık hava müzesi görünümündeki bu köye çok geç geldiğimiz için çok üzgündük.
Baktığımız her kapıya ,her duvara, her avluya dönüp dönüp yine baktık hayranlıkla…Köyü içimize sindirmek istiyorduk her köşesini dolaşıp ama hava kararıyordu.
Tam yine hayranlıkla eski bir kapının karşısında durmuş fotoğrafını çekiyordum ki bir amca ve teyze bize doğru geldi ve kapıya yöneldiler.
Yoksa bu evde mi oturuyorsunuz dedim evet dediler ve amca kapının üstündeki taş üstüne oyularak yazılmış yazıyı gösterdi; burada ne yazıyor biliyor musunuz dedi; Tanrı bu evde yaşayanları korusun yazıyormuş.
Ve hemen peşine gelin size evi gezdirelim dediler .O harika eski kapı, bir avluya açıldı, ekmek fırını ve yer altında taş oyma bir kilerleri vardı. Evin içi tipik eski Rum eviydi yüksek kemerli tavanları vardı.
Evin sahipleri mübadele zamanında gelmiş bu köye ve en önemlisi amcanın söylediğine göre ki bu çok ciddi bir bilgiydi bizim için; Ortodoksluğun ilk doğduğu yermiş Güzelyurt.
Ev sahibi orada bir otel restore ediyormuş ve çok da iddialıydı. Kapadokya da böyle bir otel daha yoktur dedi. Adı da Karadut Otel olacakmış.
Bu değerli hoş sohbetin ardından bize kalan çok kısıtlı zamanda ara sokakların ve harabelerin oyukların arasında büyülenmiş bir şekilde dolaşıp günü yıkık bir duvarın tepesinde batırdık. Tek kelimeyle muhteşemdi.
Otelimize dönme vakti gelmişti. Göreme’deki son gecemizdi ve ertesi öğlen kiralık aracımızı teslim edecektik. Şöyle bir program yapmıştık; ertesi sabah balonları izleyip sonra da en yakınımızda olduğu için Çavuşin ve Zelveye gidecektik. Saat 21.00 civarı Göreme ye vardık.
Hemen balon firmasına gittik yarın balonlar uçacak değil mi diye sorduk. Güleceksiniz biliyorum ama aldığımız cevap yine aynıydı. Balonlar yine uçmayacaktı. Kahrolduk iyice bu defa. Ağlamak bile yetmezdi o an bize. Ayaklarımızı sürüyerek Pembe panter gibi girdik otele…
Alternatif Kapadokya Gezisi-Dördüncü Gün
-Çavuşin ve Zelve
Yorgunluktan baygın düşmüşüz. Sabah yine üzgün bir şekilde kahvaltımızı yaptık ve Çavuşin ve Zelve kayalıklarını dolaştık içlerine girip fotoğraflar çektik, tezgahlardan yörenin meşhur sütle kavrulmuş kabak çekirdeğinden aldık.
Tavsiye ederim çok güzel gerçekten. Sonra dönüş vaktimize kadar Göreme çarşı içinde çay kahve içip oyalandık.
Bu arada Kapadokya bölgesi yeme içme yönünden oldukça pahalı bir bölge. Mesela Türk kahvesi 10 TL (2018), mantı 30 TL (2018) gibi.
Kapadokya ile ilgili anlatılacak çok şey var elbet, 3-4 güne ve birkaç sayfaya sığacak gibi değil. Benim aktaracaklarım şimdilik bu kadar.
Kapadokya ile ilgili anlatabileceklerim bu kadar. Kapadokya ile ilgili diğer yazılar için Kapadokya Gezi Rehberi‘ne bakmayı unutmayın. Yeni rotalarda görüşmek dileği ile hepinize keyifli , sağlıklı seyahatler dilerim. Hoşça kalın.