Bugünkü yazımın konusu Notte Bianca Zamanı Malta Adası ve Başkent Valletta. Notte Bianca yani Beyaz Gece…
Malta Adası’nda gerçekleşen ve resmi bayram havasında geçen eğlenceli bir festival olmakla birlikte aynı zamanda adayı görmek için de bence en uygun zamanlardan biri…
Bahse konu festivalin en önemli özelliği ise normalde sadece gündüz gezebileceğiniz bir çok yeri gece yarısına kadar hiçbir ücret ödemeden dilediğinizce gezebilmeniz ve normal zamanlarda çok özel davetler ile görebileceğiniz tarihi binaları da bu süreçte görüp fotoğraflayabilmeniz. Bir gezgin ya da foto sever başka daha ne isteyebilir ki..
Biz de planımızı bu özel güne göre yapıp Ekim ayında Malta Adası ve çevresindeki adaları gezmek için hazırlıklarımızı yaptık. Öncelikle başkent ve merkezi nokta olan Valletta’da kalacak bir yer ayarladık. Old Town tabir edilen şehrin surları içindeki bir otelde konaklamak için yer ayırttık. Uçuşumuz THY ile Atatürk Havalimanı’ndan gerçekleşecek. (Ah eski güzel günler…)
Malta Adası ile ilgili Küçük Bilgiler
Malta hakkında kısa bir bilgi ile başlayalım. Malta devleti bir Akdeniz ada topluluğu. Malta ,Gozo ve Comino Adaları haricinde 2 de küçük ada olmak üzere toplam 5 adadan oluşan bir takımada… Biz bu ülkeyi genelde ya Eurovision’dan ya da futbol milli maçlarından hatırlıyoruz.
Son zamanlarda ise gençlerin İngilizce eğitim gördüğü öğrenci cenneti bir şehir. Resmi dilleri İngilizce ve Maltaca. Ama yerel halkın konuştuğu İngilizce, İskoçların aksanlarını mumla aratıyor. Eğitim için gelenler okulda İngiliz aksanı ile devam ederken yerli halkın ağzından sanırım bir şey anlamak için çok uğraşıyorlar…
Fenikeliler, Kartacalılar ve Romalılar sonrası ada Araplar’ın hakimiyeti altına giriyor. Bugünkü dil ve kültürleri bu hakimiyetten çok etkilenmiş. Ben Malta dilini Latin Alfabesi ile yazılan Arapça’ya çok benzettim. Takdir sizin…
Neyse, Kanuni Sultan Süleyman, Rodos Adası’nı ele geçirince oradaki şövalyelerin Malta’ya gelmesi sonucunda adada medeniyet tamamen farklı bir yöne ilerlemeye başlamış. Başkentin adını aldığı Jean de Valletta önderliğindeki şövalyeler şehre ve adaya birçok eser yapılması için Caravaggio, Mattia Preti ve Favray gibi dönemin ünlü isimleri ile anlaşmış. Bugün bu sanatçıların bir çok eseri adadaki yapılarda ziyaret edilebilirsiniz.
Adanın Akdeniz’deki konumu yüzünden Osmanlı kuşatması ve Fransız işgallerinden sonra en sonunda 1800 yılında adalar İngiliz yönetimi altına geçince, trafik sağdan akmaya, resmi dile İngilizce eklenmeye ve prizler de İngiliz prizine dönmeye başlamış 🙂 Şaka bir yana ada tam bir İngiliz kültürü ile ilerliyor.
2004’te AB’ye katılıp 2008’de Euro kullanmaya başlasalar da, araçlar sağdan direksiyonlu, prizler de İngiliz fişleri ile çalışıyor. English Breakfast ya da Continental kahvaltı seçenekleri de hemen hemen gittiğiniz her restoran menüsünde görebiliyorsunuz.
ve Malta Havaalanı’ndayız
Gelelim gezimize… Malta Havaalanı’na iniş yaptık. Küçük bir havaalanı, ama bir çok ülkeye uçuş var.
İner inmez hemen pasaport kontrolüne geçiyoruz. Bizim sıramız tahmin edebileceğiniz gibi non EU! Bu arada Birleşik Krallık, İngiltere ya da Great Britain her ne derseniz deyin, bu ülkenin vatandaşları pasaportlarını gösterip damga bile vurulmadan geçiş yapıyorlar. Sonuçta ada 136 yıl gibi bir süre egemenlik altında kalmış. Bizim Avrupa Asya ve Afrika’nın büyük kısmını böyle gezdiğimizi düşünsenize..
Freeshop yok. AB ülkelerinin bir çoğunda girişte freeshop olmuyor, olsa da fiyatlar uçuk. Önce araç kiralamaya yöneliyoruz. Peugeot 108 model manuel vites araçlar son derece uygun günlük kiralama fiyatları ile bize göz kırpıyor. Ama içine binince direksiyonun ve vitesin ters yerde olması bizi endişelendiriyor. Düz yolda gitmek de bir derece yapılabilir bir şey ama adanın dar yolları, arada bordür vb. olmaması ve dönüşlerde şeridi karıştırma ihtimallerini göz önüne alınca kiralamaktan vazgeçiyoruz. Sonuçta Top Gear sunucuları gibi devamlı farklı ülkelerde araç kullanmıyoruz her hafta…
Neyse geçiyoruz otobüs durağına. Buradan başkent Valletta’ya otobüsler mevcut. İster dolana dolana giden, ister ekspres servis ile Valletta şehir meydanına kadar gidebiliyorsunuz. Burada da tek yön çoklu ve günlük bilet alternatifleri var. İncelemek için bu siteyi ziyaret edebilirsiniz. https://www.publictransport.com.mt/
Başkent Valletta’ya Ulaşım ve Otelimiz Luciano Valletta Boutique
Otobüse atladık. Valizler yanımızda, yaklaşık 20 dakika sonra meydandayız. Valletta kapıları tam karşımızda. Bavulları çeke çeke tarihi şehre giriş yapıyoruz.
Otelimiz az ötede inip taksi vs gibi ulaşım araçlarına ihtiyacımız yok. Hemen otele gidip bavulları atıp gezmeye başlayacağız. Çünkü bugün Notte Bianca günü…
Otelimiz Luciano Valetta Boutique. Bizdeki gibi hizmet yeterli olmayınca butik otel sıfatıyla kusurlarını örten tarihi bir bina.
Gündüzleri girişi otelin altında kahvaltıyı da verdikleri restoranın içinden. İlk başta bize garip geliyor. Otelin girişinde resepsiyon beklerken arkada adisyonların kesildiği hesapların ödendiği masaya gidip rezervasyonumuz olduğunu söylüyoruz. İşletmeci olarak düşündüğümüz bir adam servis yapan genç kızlardan birine bir anahtar verip kendi dillerinde bir şeyler söylüyor. Kız da bozuk İngilizcesi ile bizi odamıza çıkarıyor.
Odalarda cam yok. Binanın içine bakıyorlar. İlk odamızda elektrik problemi olunca başka bir odaya geçiyoruz. Burada ise rutubet kokusundan rahatsız olunca bu kez bizi başka bir odaya yönlendiriyorlar. Ucuz oda seçince cam olmayacağını düşünemedik. Prizlerde 2 adet bizim fişlere uygun adaptör olduğunu görünce biraz sineye çekip odada kalmayı kabul ettik.
Neyse Notte Binaca kaçıyor, hemen bavulları atıp üstümüzü değişip otel(imsi)den ayrılıyoruz.
Notte Bianca ve Başkent Valletta
Ana caddede ilerleyip bir çok yeri görmeyi planlıyoruz. Bu arada karşımıza çıkan küçük meydanlarda sahne ve ses sistemleri kuruluyor. Gezici barlar çalışmaya başlamış. Anladığım kadarıyla gece gerçekten eğlenceli geçecek…
Gerçekten gezmesi kolay bir şehir Valletta. Üşenip yürümeyi tercih etmeyenler için bizim kaldığımız otelin karşısındaki St. John Co-Cathedral önündeki meydandan kalkan küçük tren şeklindeki araçlar ile gezebilirsiniz.
Otelimizin de bulunduğu Merchant Street’den devam edip denize doğru yürüyoruz. Grandmaster Palace önünden St. Elmo Kalesi’ne gidiyoruz.
-St. Elmo Kalesi (Fort St Elmo)
Burası Osmanlı kuşatması, 1. ve 2. Dünya savaşı sırasında şehri ve adanın kuzey kısmını savundukları yer.
İçindeki tarih müzesinde tüm bu zaman dilimlerine ait dokümanları inceleyebilirsiniz. Dizi ya da film çekimleri yüzünden oldukça popüler bir yer…
-Second World War Siege Memorial
2. Dünya Savaşı anısına yaptırılan büyük çan kulesini görüp yolumuza devam ediyoruz.
Her öğlen 12’de çalan çanları görmek isterseniz buraya uğrayabilirsiniz.
-Lower Barracca Garden
Lower Barracca Garden’e indik. O sıcakta bir vaha gibi geldi bize. Önünde küçük yemek standı ve içeride bir kafe var. Bir şeyler içmek ve dinlenmek bizim için de iyi olacak. Bu havada kimse yok.
Herkes Notte Bianca için hazırlanıyormuş meğer. Biz de rahat rahat fotoğraflarımızı çekip devam ediyoruz gezmeye.
-St. John’s Meydanı
Republic Street üzerinden St. John’s Meydanı’na ulaşıyoruz. İnsanlar caddeleri doldurmaya başlamış. Herkes meydanlardaki etkinliklere doğru akın ediyor. Bandolar, yerel kıyafetlerle dolaşan gençler vs derken hava kararıyor ve kendimizi bir canlı karaoke etkinliğinde buluyoruz.
Ellerinde listeler olan genç kızlar şarkı söylemek isteyenlere bu listeleri gösteriyor, meydandaki iki genç adam da hem gitarları hem de vokalleri ile size eşlik ediyorlar. Önce pek cesaret eden olmuyor. Sonra turistler başlıyor şarkılara. Rusya, Galler, Hollanda derken ülkemizi temsil için biz de kendimizi listeye ekletmek istiyoruz. Hem çok sıra var hemde sesimiz gerçekten kötü. Biz de onları bırakıp yolumuza devam ediyoruz.
–Aziz John Yarı Katedrali (St John’s Co Cathedral) ve Müzesi
Bu kez durağımız St John’s Co Cathedral ve Müzesi. Notte Bianca yüzünden hem ücretsiz hem de gece yarısına kadar açık. (Normal günlerde giriş ücreti yetişkinler için 10 Euro) Yarım saate bir yapılan rehberli turlar ile içindeki eserleri bir bir geziyoruz. İlk dikkatimizi çeken şey altın kaplamaları. Şövalyeler ölümlerinden sonra istirahat yeri olarak burayı seçtikleri için her yer altın kaplama…
Caravaggio’nun iki eseri de burada sergileniyor. St Jerome Writing ve The Beheading of St John the Baptist tabloları katedralde en çok ziyaret edilen eserler…
Tavanda ise Mattia Preti’nin meşhur duvar freski var. İncil’den ve Malta tarihinden bir çok sahnenin resmedildiği eser 1650 yılında yapılmaya başlanmış ve 3 sene kadar sürmüş.
Altın kaplamalar ve tablolardan sonra benim ilgimi çeken mezarlar oldu. Balkondan çıkıp bakınca daha iyi anlaşılan mezarların taşları aynı zamanda yer zemini olunca karmaşadan doğan bir uyum içinde ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim haline geliyor. 150 kadar mezar taşının arasında kimin mezar nerede derseniz sizi buraya alalım.
Duvardaki halılar için de ayrı bir parantez açalım. Gelmişken mutlaka göz atın
Günün Sonu
Sonra da bu kez Dışişleri Bakanlığı konutuna dalıyoruz. Vakit geçiyor. Ya yer göreceğiz ya da müzik ve dansın olduğu meydanlara atacağız kendimizi. Bu arada saat farkı ve yol yorgunluğu da bizi sıkıştırıyor. Bir kaç içecek sonrası kendimizi otele atıyoruz.
Notte Bianca için bilgiyi buradan alabilirsiniz. https://www.visitmalta.com/tr/notte-bianca
Her sene değişen tarihler sebebiyle gitmeden önce burayı izleme iyi olacaktır. Malta Adası gezimizin kalanı ve diğer adalar için de yazılarımıza yakında yine bu siteden ulaşabilirsiniz…