- Buzullar Üzerine Bilgilendirici Bir Yazı
- Estancia Denen Çok Büyük Çiftlikler
- Glaciarium Patagonya Buzul Müzesi
- Brazo Rico, Buzulun Oluşturduğu Doğal Bir Baraj
- Lago Argentino, Doğal Bir Buzul Gölü
- Günübirlik Perito Moreno Buzulu Gezisi
- El Calafate’de Ne Yenir? Nerede Yenir?
- Kış Ortasında El Calafate Gezisi
- Gezginler İçin Şili Patagonyası Gidiş – Dönüş ve Vize Rehberi
- Pumaların Evi Laguna Amarga Gezisi
- Muhteşem Şelale Cascada Rio Paine Gezisi
- Mirador Lago Nordenskjöld Gezisi
- Ekran Görüntünüz Mirador Cuernos Gezisi
- Mirador Salto Grande Gezisi
- Gizemli Lago Pehoe Gezisi
- Torres Del Paine Millî Parkı (Parque Nacional Torres del Paine)
- Deniz Aslanları Adası (Isla de los Lobos)
- Kuşlar Adası (Isla de los Pájaros)
- Dünya’nın Sonundaki Fener Faro Les Éclaireurs
- Penguenler Adası (Isla Martillo)
- Acatushún Müzesi (Museo Acatushún)
- Tierra del Fuego’nun En Eski Çiftliği Estancia Harberton
- Dünya’nın En Güneyindeki Deniz Geçidi Beagle Kanalı
- Ushuaia’da Ne Yenir? Nerede Yenir?
- Ushuaia Deniz Müzesi
- Dünya’nın Sonundaki Hapishane
- Panamerikan Karayolu’nun Sonu Lapataia Körfezi
- 2 Bayraklı Acigami Gölü (Lago Acigami)
- Dünya’nın En Güneyindeki Postane (Correo del fin del Mundo)
- Dünya’nın Sonu Treni (Tren del Fin del Mundo)
- Tierra del Fuego Milli Parkı (Parque Nacional Tierra del Fuego)
- Ushuaia Gezisi; Dünya’nın En Güneyindeki Şehir
Aslında Estancia Denen Çok Büyük Çiftlikler ile ilgili bir yazı kaleme alacağım hiç aklıma gelmezdi. Ancak Patagonya özelinde yazı yazabilmek için buzullardan sonra steplerde yer alan bu çiftliklerden de bahsetmeden olmaz. Çünkü biraz garip ve bilinmedik gelse de bölgede yaşamı belirleyen temel etmenler de bunlar. Tarih boyunca da böyle olmuş.
Daha önce Buzullar Üzerine Bilgilendirici Bir Yazı başlıklı yazım ile buzullardan bahsetmiştim. Şimdi sırada estancialar var.
Düşünün bölge kişi başı 68 kg ile Dünyanın en yüksek et tüketim oranına sahip ve tahıl ihracatında Dünya’nın ilk 5 kaynağı arasında..Bunun kaynağı işte bu kocaman çiftlikler.
Estancia İspanyolca bir kelime ve Türkçe olarak “Kal” demek yani kalınan yaşanan yer gibi…Bugün ise güncel olarak Patagonya’da çiftçilik veya sığır veya koyun gibi hayvan yetiştirmek için kullanılan çok büyük arazilere sahip çiftlikler diyebiliriz.
Bu çiftlikler basit birer çiftlik olarak kesinlikle görülmemeli çünkü bölgenin kültürü ve tarihi ile sıkı sıkıya bağlantılılar. Daha net bir tabiriyle bölgenin özü bu çiftlikler. Koloni İspanyol kökenli Criollolar ya da daha sonradan bölgeye gelen Latin Amerika ve Avrupa kökenli göçmenlerin de geçmişini ve bugününü barındırıyorlar.
Bu geçmişi bazen Patagonya’nın o korkunç sert rüzgarına direnen çiftlik evlerinde bazen de uzun bir yolculuktan sonra bir kamp ateşi etrafında yenen ev yapımı ekmekte veya çay ya da kahvede görebiliyorsunuz.
Tabii bu çiftlikleri anlayabilmek için önce tarihi geçmişlerini sonra da bugünlerine bakmak lazım.
Patagonya Estanciaları
Estanciaların Tarihi
-Sömürge Dönemi
1520 yılında başlayan İspanyol sömürge yönetimi bölgede hayvancılık yapılabilmesi için İspanya’dan kolonilere sığır getirtmiş. Çoğalmaları için de doğaya salınmışlar. 200-300 yıllık dönemde hızla üreyip çoğalmışlar.
Artık halk hayvanları yakalayıp katletmeye başlayınca 1700’lü yılların sonlarından itibaren çiftçilerin mülkiyeti açıkça tanımlanan yerlerde kalıcı olarak yerleşip çiftçilik ve hayvancılık yapması teşvik edilmeye başlanmış.
İspanyol yönetimi başta bu işte Tehuelche ya da Yamana vb. yerli halkları kullanmak istemiş. Ancak asimilasyon politikaları başarısız olunca bundan vazgeçip bu işlerde kullanmak üzere Avrupa ve Latin Amerika’dan yurt dışı göçü teşvik etmiş.
Bu çiftlikler ile ilgili ilk bilinmesi gereken önemli bilgi genel olarak kuruldukları yerlerdeki ilk devamlı yerleşim olmaları. Toprakların da karşılıksız hediye olarak devlet tarafından hibe edilmesi.
Zaten Patagonya çok geniş steplerden oluşan büyük bir arazi. Bitli örtüsü ise daha çok kısa çalılıklardan oluşuyor. Yani arazinin gelir getirmesi için işlenmesi şart. Yani birer tarım kolonisi gibi..Aslında bu uygulama o zaman toprakların genişletilmesinin başka bir yolu olmuş…
Bu konuyu şöyle açayım. O dönemde Güney Amerika’da devletler uçsuz bucaksız steplerde bir yere sahip oldukları göstermek için orada hayvan besleyip yetiştirdiklerini ispat etmeye çalışıyormuş. Sırf adaları ele geçirmek için önden hayvanları yüzerek adaya çıkartıyorlar, bir süre sürüyü orada besliyorlar sonra da adaya bayrak dikiyorlarmış. Yani bunu ilk yapan bu ada benim diyormuş. Tanıdık geldi değil mi….Aynen bugün Yunanistan’ın bizim kayalıkları ele geçirme taktiği gibi…
-Arjantin Dönemi
1816 yılında bağımsız hale gelen Arjantin yönetimi de aynı politikaya devam etmiş ve estancialara destek vermiş. O dönemde küçük çiftlikler birleşerek ya da satın alma yoluyla daha büyük çiftliklere dönüşmüş ve etrafları çitlerle çevrilmiş.
Örneğin oğlumla benim de ziyaret ettiğimiz ve daha sonra bir yazı da kaleme alacağım ünlü Estancia Harberton. Tierra del Fuego’nun en eski estanciası olarak kabul ediliyor.
1886 yılında Arjantin hükumetinden Tierra del Fuego’nun ilk dini otoritesi ve kalıcı yerleşimcisi olarak kabul edilen rahip Thomas Bridges’a bir hediye olarak kurulmuş. En yakın kasaba Ushuaia’dan 60 km uzakta bulunuyor.
Hal böyle olunca da bu çiftliklerin bünyesindeki binalar, müştemilatlar, bağlar ve bahçelerinin yanında kendilerine ait yün üretim merkezleri, iskeleleri, çay evleri ve mezarlıkları da olmuş.
ilk zamanlarda kırsal bir hayatın yanında vahşi hayatın tehlikeleri ile de karşı karşıya kalmışlar. Geçimlerini tarım ve sığır veya koyun yetiştiriciliği yanında nehir ya da deniz kenarlarına kurulanlardan balıkçılık ile sağlayanlar bile olmuş.
Yemek kültürleri ise daha çok asados denen bizim ızgara da diyebileceğimiz sığır eti, domuz eti, sucuğu ve sosisi ve tavuk eti üzerine gelişmiş. Tabii ki bu kültürde bizim kovboy olarak bildiğimiz gaucho denen atlı çoban diye nitelendirebileceğim adamlar da çok önemli hale gelmiş.
Sonuç olarak bu yöntem istenen amaç çerçevesinde bir hayli başarılı olmuş. Örneğin kayıtlara göre Arjantin 1874 yılında buğday ithal ediyormuş. 1880’lere gelindiğinde ithalatı bırakmışlar ve yüzyılın sonunda da Arjantin Dünya’nın bir numaralı buğday ihracatçısı olmuş.
Yine aynı dönemde koyun yetiştiriciliği et üretimi dışında yün üretimi için de büyük katkı sağlamış ve özellikle İngiliz göçmenler sayesinde bölge Dünya’nın önde gelen yün üretim merkezlerinden biri haline gelmiş.
Tabii ki bu göç olayı başka politikalar için de kullanılmış. Bu dönemde Yahudiler özellikle Doğu Avrupa’da baskı altındaymış. Göçe zorlanıyorlarmış. Arjantin bu kapsamda Yahudi göçüne de çiftçilik yapmak şartıyla onay vermiş. Yahudi birlikleri de bu göçe sıcak bakmış. Rusya’da bulunan tüm Yahudilerin 2/3 ‘ünün Arjantin’e gönderilmesi hedeflenmiş. Bu dönemde Arjantin, kurulacak yeni Yahudi devleti için Filistin’e bile bir alternatif olarak düşünülmüş ama sonradan bu projeden vazgeçilmiş.
-Estancierolar Dönemi
1900’lü yıllara gelindiğinde yaklaşık 300 aile, her biri yüzlerce hektarlık estancialarıyla Arjantin pampalarının büyük bölümünün mülkiyetini ele geçirmiş. Estancia sahibi kişilere estanciero denmiş. Estancierolar o kadar güçlenmiş ki kendi topraklarında kiracı çiftçiler, hizmetkarlar ve köleler edinmişler. Toprakları üzerinde çok geniş yasama ve yargı yetkileri almışlar. Kendileri lüks içinde Güney Amerika ve Avrupa kentlerinde yaşarken yerlerine bıraktıkları kahyalar aracılığıyla bu toprakları ve insanları sömürmüşler. Yani bizim Brezilya dizilerinde gördüklerimiz cidden yaşanmış buralarda. Bir bakıma bizim toprak ağaları gibi bir düzen kurmuşlar yani…
20. yüzyılın sonlarından itibaren tarım bir endüstri olmuş. Böylece estancia sahipleri de bölgenin yüksek toprak verimliliğini de kullanarak özellikle yemlik tahıl olmak üzere endüstriye yönelik üretim yapmaya başlamışlar. Bu da hem zenginleşmelerine hem de büyük siyasal güç kazanmalarına yol açmış.
Tabii ki daha fazla toprak için de ormanları yakmışlar. Bu da yerli halk ile karşı karşıya gelmelerine sebep olmuş.
Ancak yeri gelmişken bir gerçeği teslim etmeliyim ki bölgede ormanlar inanılmaz sık ve içlerinden ulaşım sağlamak kesinlikle imkansız.
Durum artık sürüdürülemez hale gelince 1946-55 yılları arasında Estanciero’ların Arjantin’deki büyük siyasal gücü, iktidarını orta sınıfın alt katmanları ile işçi sınıfına dayandıran Juan Perón döneminde bir ölçüde azaltılmış. Tabii ki bu çok sancılı olmuş. Bugün başkentin ana caddelerine bakan binalarda bu döneme ait tonlarca kurşun ve bomba izi var. Özellikle de kapatılmayıp herkesin görmesi isteniyor.
Bugün Estancialar
1700’lerden bu zamana 5 kuşak geçmiş. Hala modern anlayışla devam eden çiftliklerin yanında büyüyüp genişleyip şu an şehir olanlar bile var. Bunu anlamak için şehir isimlerine bakmanız yeterli…
Bahse konu büyük çiftliklerin etrafı beslenen at, sığır ve koyunların geçememesi için çitlerle çevrili. Bu alan içerisinde kendilerine ait bozulmamış otlakları ve ormanları var. Hava ise hem Andlardan hem de Antartika’dan gelen soğuk ve neredeyse sizi yürürken devirebilecek (bazen 200 km/sa gücünde) sert rüzgarlara tabii. Yani normal olarak buralarda yaşam çok ama çok zor.
İnsan soruyor tabii ki o zaman neden diye. Bunu bir yerliden öğrendim aktarıyorum. Patagonya da hayvanların etlerini güzel yapan daha doğrusu Dünya’da aranır yapan şey işte bu sert ve soğuk rüzgarların kuruttuğu steplerdeki otlarmış. Bu otları yiyen hayvanların etleri çok güzel olurmuş. Bu kuru otlar da başka yerde yetişmezmiş. Sanırım şimdi anladınız meseleyi… Burada insanlar hayvanlara yem vermek gibi bir şeyi bilmiyorlar söyleyince anlamıyorlar bile…
Bir de edindiğim izlenim buradaki sığırlar da koyunlar da bizimkiler gibi değil. Otlaklarda inanılmaz hareketliler. Mesela garip gelecek ama buradaki koyunlar bizim köpeklere benziyorlar. İnanılmaz hızlı ve çevikler. Neredeyse havlayacaklar.
Çiftliklerin ekonomiye katkıları ise oldukça büyük. Örneğin Arjantin, dünyanın en büyük et ve tahıl üreticilerinden biri. Kişi başı et tüketiminde ise Dünya birincisi.
Tabii ki bunun yanında işi bırakan bazı estancialar restore edilerek bu kültürü yaşamak isteyen gezginler için turizm amaçlı olarak da kullanılıyor artık.
Katil Çitler
Tabii ki bunlar çitlerin içerisindeki durum. Bir de dışarısı var. Patagonya’da araba sürerken nereye bakarsanız bakın mutlaka estanciaların çitlerini görüyorsunuz. Neredeyse tüm arazi çitlerle sınırlandırılmış durumda.
Tabii ki Patagonya değişik bir bölge. Batı tarafındaki buzul alanı ve Tierra del Fuego hariç step denen çalı ormanları ile kaplı. Steplerde ise estancialar var.
Hal böyle olunca eskiden yenen ancak artık koruma altında olan Guanacolar (Biraz deve, biraz lama, biraz geyik karışımı bir hayvan) yemek ararken devamlı olarak estanciaların yüksek dikenli çitleri ile karşılaşıyor ve zıplayarak geçmek isterken bu çitlere asılı kalabiliyorlar.
Patagonya’da gezerken çok fazla çitlere asılı kalmış Guanaco iskeleti ile karşılaştım ki hiç hoş görüntüler değildi. Bu konuya nasıl bir çözüm bulurlar bilmiyorum ama çözülmesi gereken bir problem bence…
Sanırım artık Patagonya özelinde kavranması gereken 2 ana konuyu sizlerle deneyimlerim çerçevesinde paylaşmış oldum. Artık şehir yazılarına geçebilirim.
Patagonya ile ilgili diğer yazılarımız için tıklayınız. Sağlıcakla Kalın.