Kuzey Vietnam’da yaptığımız geziden sonra seyahatimize Milyon Fil Ülkesinin Budist Şehri Luang Prabang ile devam ediyoruz.
Geçmişin Milyon Fil Krallığı, Bugünün nesli tükenmek üzere olan komünist ülkelerinden biri Laos…
Tayland-Kamboçya-Vietnam seyahatinin ucuna, tamamen mühendis kafası ile “kıt kaynakların efektif kullanımı”😊 olarak ve hazır o kadar yol gitmişken diyerek eklemiştim bu ülkeyi. Seyahatin ana çatısını kurup ince işini işlemeye başladığımda ise neredeyse en çok iple çektiğim ülke haline geldi.
Özellikle Luang Prabang’ta, sabahın sisi içinde tapınaklarından çıkan binlerce Budist rahibin, turuncu bir nehir gibi sokaklardan aktığı anları zihnimde o kadar çok kurmuştum ki!
4 ülkeye yayılan seyahatimizde çekirdek ailemize, kadim arkadaşlarımızdan birisi eşlik ediyor. Rotanın Laos ayağında sayımız tekrar üçe düştü. Bunun hikayesi ise az sonra.
Seyahat Programımız
Evvelinde, zamanlama olarak 2009 sömestirine denk gelen seyahatimizin akışını hatırlatayım :
- Gün, 23 Ocak Cuma : Türkiye İstanbul – Tayland Bangkok(uçak)
- Bangkok -Aran (Taksi)
- Aran Tayland- Siem Reap Kamboçya (Taksi)
- Siem Reap (Angkor Wat)
- Siem Reap – Phnom Penh ( otobüs)
- Phnom Penh Kamboçya- Ho Chi Minh City(Saigon)-Vietnam (otobüs)
- Saigon-Mekong Deltası-Saigon
- Saigon-Hanoi (uçak)
- Halong Bay
- Halong Bay-Hanoi
- Hanoi
- Hanoi Vietnam- Luang Prabang – Laos (uçak)
- Luang Prabang
- Luang Prabang-Viantiane (uçak), Viantiane Laos – Tayland sınırı-Bangkok(tren)
- Bangkok
- Bangkok
- Gün, 8 Şubat 2009 Pazar: Bangkok Tayland -İstanbul Türkiye (uçak)
Laos
Güneydoğu Asya’da bulunan ülkenin sadece kara sınırı var ve bu sınırlar boyunca Tayland, Kamboçya, Çin, Vietnam ve Myanmar ile komşu.
Bu tür denize kıyısı olmayan ülkelere İngilizcede “landlocked” yana kilitlenmiş deniliyor. Öyle olunca da benim ister istemez bu tür ülkelere karşı bir sempatim var. Yani bir tür mağduriyetlerine karşı şefkat. Denizleri yok, yazıkkkk😊 Gidelim, gezelim de üzülmesinler, şeklinde.
Türkiye ile kıyaslandığında alan olarak yaklaşık % 30’u kadar olan Laos, nüfus olarak ise sadece % 9 oranında, sakin bir ülke.
Başkenti Viantiane olan ülkenin resmi adı Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti ve yönetim şekli sosyalist tek partili cumhuriyet.
Ülkenin resmi dili Lao. Eski Fransız sömürgesi olması nedeniyle Fransızca da hala yaygın olarak kullanılıyor.
Din olarak bakıldığında ise %65 Budist, %30 yerel inanışlar, kalan çok küçük yüzde ise Müslüman, Hristiyan ve ateist.
Laos’un Kısa Tarihi
Laos’ta yaşayanların, buraya 8-10. yy.larda Çin’den gelen ve Tay yani bugünkü Tayland halkının bir kolu olduğu kabul edilir. Bölgenin ilk devleti ise Khmer İmparatorluğu’nun desteği ile 1354 yılında kurulan ve 18. yy.a kadar hakimiyetini sürdüren Lan Xang yani Milyon Fil Krallığı.
Bir dönem Siyam Krallığı’nın egemenliğine giren ülke daha sonra Vietnam ve Kamboçya ile birlikte bölgedeki Fransız sömürge alanına dahil olur. Ta ki 19 Temmuz 1949’a kadar. Bu tarihte, kısmı bağımsızlık kazanır.
Daha önceki yazılarımda Vietnam tarihçesinde de belirttiğim gibi Fransızların bölgeden çekilmesinin ardından 1954 yılında, Cenevre Antlaşması ile Laos, Kamboçya, Güney ve Kuzey Vietnam olarak bölgede 4 bağımsız devlet kurulur.
Vietnam Savaşı süresince Amerika, Vietnam’a destek verdiği gerekçesiyle zaman zaman Laos’a da saldırır ve ülke oldukça zor zamanlar geçirir. Savaşın sona ermesinin ardından ise 1975 yılında Laos’ta komünist bir rejim kurulur.
Vietnam Savaşı süresince Amerika, Vietnam’a destek verdiği gerekçesiyle zaman zaman Laos’a da saldırır ve ülke oldukça zor zamanlar geçirir. Savaşın sona ermesinin ardından ise 1975 yılında Laos’ta komünist bir rejim kurulur.
Vize İşlemleri
Laos’a girebilmek için vize gerekiyor. Hatta değişiklik olmadıysa yeşil pasaportlular için dahi gerekiyor. Biz vizeyi ülkeye ulaştığımızda havaalanında aldık. Fakat bu bile zaman zaman değişebiliyor; zira evvelinden alınması gereken dönemler de oldu. Bu nedenle seyahat zamanı en güncel uygulamayı kontrol etmek şart. Zira bizden birkaç sene sonra “kapıdan alınıyor” duyumuyla giden bir arkadaş o tarihte değişen uygulama nedeniyle ülkeye alınmamış yani resmen kapıdan geri gönderilmişti. Gitmeden önce iyice sorup öğrenin.
Bizim seyahatimizde ülkeye varış saatimiz 20:00 civarıydı. O tarihte vize için normalde 30 $ veriliyordu ama 18:00’den sonra 5$ fazla mesai ücreti alınıyormuş. O tarihte 7 yaşında olan oğlum Poyraz için ücret alınmadı.😊
Döviz İşlemleri
LAK olarak kısaltılan Lao Kip’i tıpkı Vietnam parası Dong ve Kamboçya Rieli gibi bol sıfırlı. 2020 Mayıs itibariye kurlar: 1 $= 8.807 LAK 1 TL=1.243 LAK
Luang Prabang Gezisi
Hanoi-Luang Prabang Ulaşımı
Laos’a gitmek epey maceralıydı. Vietnam’ın başkenti Hanoi’den Laos’un Luang Prabang şehrine uçuş vardı ve biz de uygun fiyatlı bilet bulmuştuk ama gitmek o kadar da kolay olmadı, daha doğrusu olaylı oldu. O nedenle filmi biraz geriye sarıp önce Vietnam’ın başkenti Hanoi’ye dönelim.
Havaalanına gitme vakti geldi. Her noktada daha da ağırlaşan sırt çantalarımızı taksiye yükleyip 1 saat uzaklıktaki havaalanının yolunu tuttuk. Uzaklığı nedeniyle bu hatta çalışan taksiler ayrı. Sadece havaalanına gidip geliyorlar. Uçağımız 18:30’da Laos’un Luang Prabang şehrine uçuyor.
-İlk Şok
Yolu yarıladığımızda, eşim ve arkadaşımız, Saigon’dan aldığımız yerel sanatçılara ait orijinal resim rulolarını otelde unuttuklarını fark etti. Seyahatimizin bütçesiyle orantıladığımızda önemli bir para ödediğimiz resimleri almak için arkadaşımız Metin taksiyi durdurdu ve karşı şeride geçip otele geri döndü.
-İkinci Şok
Uçağı kaçırmasın, geldiğinde işlemleri pratik olsun diye onun eşyalarını da bizim üzerimizden check-in’e sokmaya karar verdik. Bu nedenle de hem eşyalarını hem de pasaportunu aldık. Son dakikada yetişeceği malum olduğu için en azından bagajsız olarak ekspres geçiş yapar diye düşündük. Bu noktada bizi bekleyen esas sürprizden ise habersizdik. Kontuarda tüm pasaportları uzatınca görevli bir pasaportu geri çevirdi. Metin’i o yokken check-in’e almadıklarını düşünürken uzattıkları pasaport Arkan’ın yani eşimindi.
1 Ağustos 2009 tarihinde dolacak pasaport süresi nedeniyle sorun olduğunu söylediler. O günün tarihi ise 3 Şubat 2009’du. Laos en az 6 ay istiyormuş. ( Dünyadaki diğer ülkeler gibi😊) Arkan’ın pasaport süresi ise 6 aydan 3 gün azalmıştı. “Vietnam bize ayın 7’sine kadar vize verdi. O da 6 aydan 7 gün eksik oluyor. Üstelik Laos’ta sadece 2 gün kalacağız.
-Üçüncü Şok
7 Şubat’ta Bangkok’tan İstanbul’a dönüş biletimiz alındı.” dememize, “Biz bir aileyiz, bizi ayırmayın.” diye sızlanmamıza rağmen “Kural, kuraldır” dediler. Yine de çok rica edince bizi kırmayıp birilerine sormaya karar verdiler. Yarım saat sonra tekrar “ Hayır” yanıtı geldi. Ben inanmak istemiyorum. Yeryüzünde o kadar ülke arasından Laos’ seçmişiz, gelmişiz kapısına ve alınmıyoruz.
Motomot düşünüyorlar, biraz inisiyatiflerini kurcalayalım diye bir girişimde daha bulundum. “Otelin parasını ödedik. Luang Prabang’tan başkent Viantiane’ye uçak biletinin parasını ödedik. Luang Prabang’ta fil safarisi aldık, parasını ödedik. Biz çalışan insanlarız. Sizin ülkenizi seçip birikimlerimizi size vermişiz. Paramızı da ödemişiz. Şimdi nasıl ben eşimi, oğlum babasını bırakıp gidelim. Gitmezsek de o kadar para ne olacak?” diye sızlandım. Kadın görevli bir tur daha görüşmeye ikna oldu. Fakat sonuç yine “0”.
Bu arada Metin geldi. 5 dakika içinde uçağa binmezsek hiçbirimiz binemeyeceğiz. Arkan haliyle çok şaşkın. Sabah bir ara bana aslında Laos’a gitmek istemediğini ben istediğim için gidiyor olduğunu söylemişti.😞 Ben ise hem üzüntülü hem de bir taraftan da eşime “Allahtan başka bir şey isteseymişsin olacakmış” diye sitem ediyorum. Oğlumuz Poyraz ise hem endişeli hem de “Babamı bırakmak istemiyorum ama fil safarisine gitmeyi de çok istiyorum” diye sızlanıp duruyor.
Sonuçta Metin, ben ve oğlum programı planladığımız gibi sürdürmeye yani Laos uçağına binmeye, eşimle de 2 gün sonra Bangkok’ta buluşmaya karar verdik. Sonuçta eşimin de dilediği oluyor, aslında gitmek istemediği bir yere – bu şekilde düşünmemiş olsa da🙃- gidemiyordu. Tabii ki son dakikaya kaldığımız için tüm eşyaları da uçağa taşımak zorunda kaldık.
Sopha House
Luang Prabang Havaalan’ından çıkar çıkmaz bir taksi tuttuk. Daha doğrusu sıraya girdik. Sıramız geldiğinde bindiğimiz araç (hepsi öyle) üstü açık bir kamyonet. Arkaya kasayı çevreleyen bank benzeri bir koltuk konulmuş, püfür püfür gittik.
Otelimiz o kadar küçük ki ev demek daha doğru. Alt ve üst katında ikişerden toplam 4 oda var. Allahtan odalarımız çok güzel. Tam Lao mimarisi.
Ana cadde, sabahın ilk saatlerinde budist rahiplerin yemek yürüyüşüne şahit oluyor. Bizim otelimiz de bu ana yolun bir alt sokağında, 20 metre aşağısında sadece. Bu konumda bir otel bulmak için günlerce uğraştım. O kadar doluydu ki her yer. Artık neredeyse yer bulamayacağımızı düşünmeye başlamıştım. Otelimiz genel itibariyle imkanlarıyla kıyaslandığında en pahalı otel konumunda. Gerçi otel bile denemez, daha çok pansiyon havasında. Üstelik kahvaltı bile yok. Yine de yer bulabildiğimize şükrediyorum. Otelimizin adı Sopha House. Resepsiyondaki çocuk çok iyi İngilizce bilmese de çok güleryüzlü.
Eşyaları odaya bırakır bırakmaz hemen Arkan’ı aradım. Ne yazık ki 6 ay davası nedeniyle onu bizim uçuşun ardından Tayland uçağına da almamışlar. Daha doğrusu koskoca başkent havaalanında bilet satış ofisi yok. Sonuçta Hanoi’ye, günlerdir kaldığımız Phuc Loi Oteli’ne (Şanslı ve Mutlu😃anlamına geliyor) dönmüş.
İşin komik tarafı Metin o kadar son saniyede uçağa yetişti, resimleri almak için otele gidip riske girdi, fazladan da taksi parası verdi. Oysa zaten Arkan dönmek zorunda kaldı. Ben yine de Hanoi’deki tapınakta yerel dilde yazdırdığı “Şanslı” yazısını unuttuğu için bunları yaşadığımıza inandım. Daha en başından resimleri ve yazıyı yanımıza alsaydık belki şansımız dönerdi. Bu arada bu sabah yola çıkmadan önce Laos’a gitmeyi pek istemediği yönündeki yorumuna ilave olarak bir de “Artık Hanoi’den çok sıkıldım” demişti. Oysa ben Hanoi’ye bayılmıştım. Büyük lokma yiyip büyük konuşmamak gerek. ☹️
Luang Prabang’da Nereleri Gezilir?
Tropikal muson iklime sahip ülke Mayıs-Kasım arası bol yağış alıyor. Aralık-Nisan arası ise kurak mevsim. Dolayısıyla seyahat zamanının hem sıcaklık hem de yağış gözetilerek kurak mevsimde yapılması seyahat konforunu ve kolaylığını artıracaktır.
Bizim seyahatimizde iki ziyaret noktamız vardı.
- İlki Luang Prabang
- Diğeri ise başkent Viantiane.
Eğer zaman kısıtlı ise muhakkak gidilmesini tavsiye edeceğim yer kesinlikle Luang Prabang olacak. Her sabah gün doğarken binlerce rahibin halk tarafından sunulan yemek ikramlarını almak için tapınaklarından çıkıp şehrin sokaklarından turuncu bir nehir gibi akışını izlemek, bu dünyadaki en etkileyici ritüellerden birisi. Milyon Fil ülkesindeki Bin Rahip Töreni, gerçekten de kaçırılmayacak bir deneyim.
Luang Prabang’ta kaldığımız süre zarfında bu dünya güzeli şehrin keşfinden, Budist rahiplerin törenine, fil safarisinden, hiking yapmaya ve yerel bir köyü ziyarete kadar dolu dolu 2 gün yaşadık.
-Luang Prabang Şehir Keşfi
–İlk Gün
Şehre vardığımız gece, odalarımıza yerleştikten sonra Metin ile dışarı çıkıp hemen bir internet kafe bulduk. Ben seyahat acentasına mesaj gönderip eşimin durumunu açıkladım ve yarınki programda eşimin yer alamayacak olması nedeniyle ücret iadesi istedim. Tüm ödemeyi rezervasyon anında kredi kartından yapmıştım.
Mesaj işini hallettikten sonra da biraz kenti gezdik. O kadar güzel ki eşimin gelememesi hem içimi sızlattı hem de biz vazgeçmeyip geldiğimiz için çok memnun oldum. Bu geziyi planlamaya başladığımda önce sadece bu kadar yakınına gelmişken burayı da bırakmayalım diye programa aldığım ülke, araştırmalarım ilerledikçe görmeyi en çok merak ettiğim yer haline gelmişti. Özellikle de burası, Luang Prabang.
O kadar başka bir yer ki. Çok güzel ve huzurlu. Nefis restoranlar var. Tüm binalar en fazla 2 katlı. Uzun bir ana caddesi ve her iki tarafta ana caddeye bir sıra paralel sokakları var. Burası her 2 yanından da nehir geçen uzun bir burun gibi düşünülebilir. Dar ama uzun bir yerleşim.
Gece kısa da olsa ana caddeyi dolaşırken kulağımıza Türkçe çalındı. Meğerse Anadolu Üniversitesi öğrencileriymiş. Varuna Gezgin çalışanları. O tarihlerde gezilerimi hazırlarken 2 ana kaynağım vardı. Biri Dünyaca ünlü Lonely Planet, diğeri ise benim gibi Eskişehirli olan hemşehrimin sitesi Varuna Gezgin. Hatta bu seyahat için de göz atmıştım (www.varunagezgin.com). Gençlerle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Dünya küçük. 🌏
–İkinci Gün
İkinci gün safari, hiking ve köy ziyaretinin ardından 18:00 gibi otelimize döndük. Şehrin tepesindeki tapınağı gezdik.
Bu arada oğlumu televizyonda seyrettiği Ben10 çizgi filminden zor koparıp odadan çıkarmıştım. Yemek sonrası gezdiğimiz mağazalardan birinde oğlum yaşlarında bir çocuk televizyon izliyor, O da Ben10 seyrediyordu. Poyraz hemen “Anne görüyorsun. Ben10 dünyada çok seviliyor. Nereye gitsem onu seyreden çocuklar var. “ dedi. 😊
Şehir o kadar güzel ki uyumak istemiyoruz. Sokak pazarı toparlanana kadar dolaştık.
Son gün ise kahvaltı sonrası sebze meyve pazarını gezdik. Gerçekten çok güzeldi. Tapınakları, nehir kenarını, mağazaları, kitapçıları, antikacıları dolaştık. Büyüleyici bir yer. Keşke 1 gün daha kalabilseydik.
-Budist Rahiplerin Sabah Seromonisi
Saat 06:00 gibi uyanıp bir üst sokağa yürüdük. Bizden önce gelip beklemeye başlamış bir Hollandalı genç ile sohbet etmeye başladık. Onlar, bu tören için satış yapan kadınlardan hasır bir kap içinde pirinç almışlar. Rahipler geçerken onlara yiyecek sunmamız gerektiğini söyledi. Çiçek de verilebilirmiş. Eğer yiyecek aldıysanız, yiyeceği aldığınız satıcı kadın sizin için kaldırımın üzerine mat benzeri bir yaygı seriyor. Biz de bir sepet pirinç aldık. İçinde bildiğimiz haşlama pirinç var. Yağsız, tuzsuz.
–Yemek Paylaşımı
Birazdan uzaktan rahipler görünmeye başladı. Gün de yeni yeni ışıyor. Gencecik çocuklar.
Burada aynen askerlik gibi belirli yaşa gelen çocuklar 3 hafta tapınağa gidiyor. Sabahları bu yürüyüş esnasında omuzlarındaki askılarla taşıdıkları kaplara halktan topladıkları yemeklerden dolduruyorlar.
Ne toplarlarsa paylaşarak yiyorlar. En son öğleden sonra 15:30’da yemek yiyorlar. Bu toplanan yiyecekleri gün boyunca yetirmeleri gerekiyor. Önce 10-15 kişilik gruplar halinde farklı tapınaklardan çıkıp yürümeye başlayan çocuk Budistler bir süre sonra günün iyice ışımasıyla adeta bir karınca sürüsü halini almaya başladılar.
Siz deyin 500 ben diyeyim 1000 tane turuncu giysili Budist ip gibi dizilmişler. Yemek kordonunun önünde nazikçe eğilip yiyecek verenlere kaplarını açıp, yiyeceği aldıktan sonra bir sonrakine, bir sonrakine şeklinde devam ediyorlar.
Ben de birer lokmacık birer lokmacık elimdeki pirinci bitirinceye kadar önümden geçenlerin kaplarına koydum. Çok da kibar ve utangaçlar. Eğer ben elimle yiyecek uzatmıyorsam asla kaplarını açıp beklemiyorlar. Yani istemek yok, biz sunarsak alıyorlar.
–Fotoğraf Diyeti
Biz tesadüfen törenin başladığı rotanın başına yakın bir yerde konuşlanmışsız. Rahipler ip gibi iyice kalabalıklaşınca ve pirincimizi de bitirince yerimizden kalkıp ilerleyen bu turuncu ipi takip etmeye başladık. Ne yazık ki fotoğraf makinemin şarjı bitmek üzere olduğu ve şarj aletim de Arkan’da kalan çantada olduğu için o kadar düşüne düşüne fotoğraf çekiyorum ki.
Adeta bu küçük Budistlerin yemek diyeti gibi fotoğraf diyeti yapıyorum. Oysa önümde dünyada sayılı görebileceğim olaylardan biri vuku buluyor ve ben çatır çatır fotoğraf çekmeyi dilerken fil safarisine de yetsin diye “Sophie’nin Seçimi” şeklinde fotoğraf çekiyorum. Bu arada hafıza da doldu dolacak. Arada birbirine benzer ya da lüzumsuz çektiğim fotoğraflardan eledim ama daha fazla gerilere de gidemiyorum. Malum bu da pil yiyen bir işlem.
Adeta “sen kocanı bırakır mısın al işte…” diyen bir durum.😇 Allahtan yanımda Metin var da benim çekemediğim kadrajları söylüyorum, o çekiyor. Yine de benim gözümle görüp denklanşöre kendi basmam gibi değil ama yine de anı işte.
Tabii ki bu erken saatte kalkınca etrafı da ilk kez gündüz gözüyle görmüş ve biraz da gezmiş olduk.
Seyahat programında en heyecanla beklediğim kısmı görmüş oldum. Eşim gelebilse eminim O da çok beğenirdi.
Ertesi gün rahipleri bir kez daha görmek istedim. Bu arada eşim de dün gece yarısı Bangkok’a ulaşmış. Normal programımıza göre kalacağımız otelde yer yokmuş, ona yakın başka bir otele yerleşmiş. Dün onun için epey zor geçmiş. Tabii ki bunda benim 7 kg .lık sırt çantama karşın onun 20 kg.lık bir yük taşıması da etkili tabii ki. Hepsi de kendi eşyası.
Hep şehir diyorum ama aslında burası bir kasaba. Bu nedenle de geldiğimizden beri tanışıp muhabbet ettiğimiz kişileri birkaç kez tekrar görme şansımız oldu.
-Fil Safarisi
Aynen Halong gezisi öncesinde olduğu gibi bu sabah da fil safarisi için birisi bizi gelip alacak mı diye heyecanla bekliyoruz. Ben kocamı, oğlum babasını, Metin de kadim dostunu bırakıp gelmiş bu program uğruna.
Neyse bir kez daha internet kanalıyla yaptığımız bir işlem daha pürüzsüz bir şekilde halloldu. Şoför ve rehberimiz saat 08:30 gibi bizi aldılar ve yaklaşık 45 dakika uzaklıkta orman içinde bir alana götürdüler.
İçinden nehir geçen güzel bir ormanlık alandayız. Fil sıramızı beklerken yaşlı bir fili muzla besledik. Oğlum bayıldı. Kamboçya’da Angkor Wat tapınak alanında, gün batımı zamanı oğlumun sadece 20 dakikalığına binebildiği file şimdi 1,5 saat kadar binip orman içinde dolaşacak, nehirden geçeceğiz.
Oğlumla ben bir file Metin de tek başına ayrı bir file bindi. Tabii ki filin sürücüleri var.
Bir süre sonra sürücümüz eğer istersek yer değiştirebileceğimizi söyledi. Poyraz çok hevesliydi, hemen yer değiştirip filin kafasına oturdu.
–Filin Kafasında
Nehirde giderken bir ara suyun sığlaştığı bir noktaya geldiğimizde ben de cesaretimi toplayıp oğlumun yanına geçtim. Böylece neredeyse 1 saat filin kulaklarına yakın yolculuk ettik.
Filin bu kadar yüksek olduğuna inanamıyorum. Bazı yokuşları inerken neredeyse yere paralelmişiz gibi hissettim. Bazen çok hızlanıyor gibi geldi. Çok yavaştı ama yavaşlık içinde birden hızlanınca sanki 100 küsürle gidiyormuşsunuz duygusuna kapılıyorsunuz. Bir hayvana ve böylesine güzel bir doğaya bu kadar yakın olmak gerçekten olağanüstü.
Eşimin “Laos’a gitmeyi hiç istemiyorum, sen istiyorsun diye gidiyorum.” lafını hiç dememiş olmasını ve şu an bizimle olmasını dilerdim. Bazen evren bir şeyi çok istersek bize yardım eder. Eğer dün buraya gelmeyi çok istiyor olsaydı 6 aydan 3 gün az pasaport konusu bir şekilde tolere edilebilirdi, buna inanıyorum.
Neşe içinde fil safarimizi tamamlayıp, inince teşekkür olarak filimize bir sürü muz verdik.
Öğle yemeğimizi de nehre bakan bir tepede, olağanüstü bir manzara eşliğinde yedik.
Rehberimiz çok nüktedan birisi. Çok rastlamadığı Türk misafirleri olarak bizlerle bol bol sohbet ediyor ve espriler yapıyor.
Yemekler gayet güzel. Burası uzun yıllar Fransız sömürgesi olmuş. Fransız yaşam tarzı ülkeye sinmiş. Yemeklerde bunu görmek mümkün.
-Hiking-Doğa Yürüyüşü
Yemek sonrası yaklaşık 3 saat sürecek orman yürüyüşümüze başladık. Yolu yarıladığımızda tepelerin eteklerinde çok ilkel koşullarda yaşayan bir köye uğradık.
Yürüyüşün sonunda ise bir şelaleye geldik. Mevsim nedeniyle suyun en az olduğu dönem ama yine de güzel. Yürürken epey piştik. Bu nedenle yüzmek iyi geldi. Çok da acıkmışız. Sadece bira ve cips tarzı şeyler var. Bulduğumuzu yedik. Bir şeyler atıştırmak ve su çok iyi geldi.
-Köy Ziyareti
Yolu yarıladığımızda tepelerin eteklerinde çok ilkel koşullarda yaşayan bir köye uğradık.
Çırılçıplak dolaşan çocuklar bile vardı. Bizi köyün girişinde kocaman gülümsemeleriyle hoplayıp zıplayan çocuklar karşıladı.
Köyde insanlar sazdan kulübelerde yaşıyorlar. Mimari açıdan bakılınca sanki tropik bir tatil köyü havasında.
Köyün girişinde futbol oynayan çocuklar gördük. Arkadaki dağın manzarası ve kesif yeşillik içinde köy çok etkileyici.
–Bir Okul Ziyareti
Az sonra köy ilkokuluna rastladık. Okul zamanı, içinde çocuklar var. Rehberimiz okulu ziyaret edebileceğimizi söyledi.
Tropik iklim nedeniyle hava yıl boyu hep sıcak. Bu nedenle okulun duvarları ve camı yok. Sadece panjur gibi aralıklı ahşap bir duvar yapılmış, ortamın sınıf havasını vurgulamak için. Çocukların yüz hatları çok güzel. Gülümseyenlerin yüzünde adeta güneşler doğuyor. Bazıları çok muzip muzip bakıyor. Sanki bir hınzırlık düşünüyor da ayıp olmasın diye yapmıyor ya da söylemiyormuş gibi.
Tahtada kargacık burgacık Lao alfabesiyle yazılmış yazılar. Kendi alfabemize şükrediyoruz.
Kenarda delikanlı havalarıyla sakin sakin bize bakan gençler de çok “cool”.
Luang Prabang’ta Ne Yenilir? Ne İçilir?
Ülkenin mutfağının hem komşuları Tayland ve Vietnam, hem de bir dönem sömürgesi olduğu Fransızlardan etkilendiğini belirtelim.
Baharatı bol noodle çorbaları, haşlanmış pirinçle sunulan baharatlı et yemekleri en sevilenler.
Ayrıca tatlılarda da bolca tropik meyve ve süt görebilirsiniz.
Benim dikkatimi ise en çok acı ve tatlının birlikte kullanımı çekti. Sevene lafım yok ama ben nedense bu acı-tatlı ortak yapımlarını sevemedim gitti. Acı soslar bile içine yanlışlıkla reçel konmuş gibi. O nedenle masadaki sosları yemeğe boca etmeden önce bir kaşığın ucuna azıcık koyup lezzet testi yapmanızı öneririm. Aksi halde, yiyebileceğiniz bir yemek bile bu tür bir tat karışımını sevmiyorsanız eğer sosladıktan sonra mundar olabilir.😝
Budist rahiplerin sabah seromonisini izlediğimiz sabah köşe başında bizim döner pilavcıların tezgahına benzer bir tezgahta sandviç hazırlayan bir kadın gördük. Yan dükkandan aldığı elektrikle çay-kahve de yapıyor. Hemen güzel bir peynirli sandviç ve kahve aldım. Burada kahveyi özellikle “black” yani şade istemezseniz doğrudan süt katılmış olarak geliyor. İçine katılan süt de aslında kıvamlı ve şekerli bir süt. Benim gibi şekerin zerresini çayına ve kahvesine koymayan birisi için, içimi mümkün değil. Kahvesi güzel ama şekeri nedeniyle içemedim. Fakat sandviç nefisti.
İkinci gün akşamı hiking dönüşü ardından akşam yemeği için çıktık. Poyraz ve kendim için istediğim spagetti çok nefis olabilirdi eğer nefis et sosunun içine şeker konulmasaymış. Allahım burada her şeyin içinde şeker var!
Biraz pazarı turladık. Çok renkli. Dilimlenmiş meyveler çok güzel ve ucuz. Biraz aldık. Aynı şekilde dilimlenmiş envai çeşit kekler de nefis gözüküyor. Kahvaltı için oğluma biraz kek ve meyve aldım. Sabahki tecrübemi kullanarak kahve siparişimi de sütsüz olarak söyledim. Bu haliyle kahve gerçekten çok güzel.
Son gün, tekrar rahip törenine katılıp ardından aynı yerde kahvaltımızı ettik. Aynı sandviç ama bu sefer çay içtim. Fakat acı sostan biraz fazla koymuşum sandviçime ve sonuç olarak yiyemedim. Fazla acı olduğu için değil, acı sosun bile çok şekerli olması nedeniyle…
Luang Prabang’tan Ne Alınır?
Budist rahipler, filler, tropik iklim, sazdan kulübeler olan bir ülkedeyiz. Haliyle kumaştan takıya, dekoratif objeden resme kadar zevkinize göre envai çeşit el emeği göz nuru sisi bekliyor.
Ben gördüklerime o kadar doydum ki alışveriş olarak sadece aşağıda görülen ve boncuklarının birinde Lao yazan kolyeyi aldım hatıra olarak.
Laos’tan Tayland’a Dönüş
Luang Prabang’ta tanıştığımız kişilerden birkaçı da eşimle benzer durumda kalmışlar ama kara sınırıyla geçiş yapıyorlarmış ve görevli ile biraz konuşmadan sonra “Bir daha olmasın” diyerek geçmelerine izin verilmiş. Bizim talihsizliğimiz daha resmî bir kanal olan uçakla gelmek oldu. Bangkok’tan Hanoi’ye kadar karayoluyla gelip sadece Laos kısmında uçağı tercih etmiştik oysa ki! Kısmette öte yol gitmez dedikleri bu olsa gerek.
Geçirdiğimiz harikulade 2 günün ardından “Kalbimiz Ege’de kaldı” misali çok tatlı duygularla Luang Prabang Havaalanı’na gittik. Öğlen uçağı ile başkent Viantiane’ye uçuyoruz.
Viantiane’yi gezme zamanımız yok. Bu rotayı sadece ulaşım amaçlı kullanıyoruz. Başkente vardığımızda taksiyle havaalanından şehir merkezine geçtik. Amacımız Tayland sınırında bineceğimiz tren için ülke sınırına gitmek. Şehir merkezinde bizi sınıra götürecek araçlara bineceğimiz bir ofis var. Burada bizim gibi trene binecek olanlar sınıra taşındı. Açıkcası bu kısımda epey oyalandık. Havaalanı, şehir merkezi, sınır derken Viantiane’yi gezmesek de şu turların dediği gibi bir tür “ panaromik şehir turu”😊 yapmış olduk aslında. Burası doğal olarak bir kent, üstelik de başkent. Luang Prabang’ın sakinliği ve zarafetinin ardından burası bana fazla “kent” gözüktü.
Sınır kapısından sonra tekrar başka otobüsle bu sefer dostluk köprüsünden geçerek karadan Tayland’a geçtik. Bizi Bangkok’a götürecek yataklı trenimize bineceğiz. Sabah bizi Başkent’te eşim karşılayacak.
Laos’a Veda….
Milyon Fil Ülkesi…
Bin Budist kasabası
Her şeyin hem acı hem tatlı yendiği ülke…
Duygu olarak da hem acıyı hem de tatlıyı yaşadığımız bir ülke oldu.
Yedek listeden programa dahil etmiştik.
Dönerken kalbimizin asil listesindeydi.
İyi ki gitmişiz. 🙏