- Eski Küçükçekmece Gezisi
- Ihlamur Kasrı
- Pelit Çikolata Müzesi
- Baltalimanı Japon Bahçesi
- Yeşilköy Havacılık Müzesi’nde Bir Gezi
- Kıyıköy’de Bir Gezi
- Rumeli Hisarı Gezisi
- Anadolu Hisarı Gezisi
- Museum of Illusions, Eğlencenin Hiç Bitmediği Bir Yer
- Mamicini Cafe: Bir Kafeden Çok Daha Fazlası
- Prens Adalarının Prensesi Heybeliada
- Vehbi Koç Büyükdere Evi, Nam-ı Diğer Ziyagil Köşkü
- Tevfik Fikret’in Evi Aşiyan Müzesi
- Küçük Dolmabahçe Beylerbeyi Sarayı
- İstanbul Nostaljisi Balat Sokakları
- Dileklerinizin Gerçekleştiği Ayın Biri Kilisesi
- Tüm Lezzetleri ile Koca Bir Tarih Vefa Semti
- Pierre Loti Tepesi
- Çamlıca Kulesi-Avrupa’nın Yeni Eyfel’i
- Sirkeci Tren Garı ve Çevresi
- İstiklal Caddesi’nde Bir Keyif Turu
- İstanbul Oyuncak Müzesi
- Barış Manço Müze Evi
- Esra Vardar Argun’un Heykel Sergisi
- Bir Tarihin İçinde Pera Palas Hotel
- Şekerci Cafer Erol
İstanbul’u gezmeye devam diyoruz ve Serap hanımla birlikte bugünkü gezi noktamız Küçük Dolmabahçe Beylerbeyi Sarayı….
Her zaman yaptığımız gibi kalkan görevi yapan maskelerimizi kuşandık, silahlarımız olan dezenfektan ve kolonyalarımızla donandık ve düştük yollara.
Buluşma noktamız tarihi Sirkeci Tren Garı oldu. Her gün binlerce insanı ağırlayan Mısır Çarşısı’nın önünden geçerek, Eminönü’ne yolu düşen herkesin mutlaka uğradığı bir nokta vardır ya sahildeki balık ekmek tekneleri. İşte oranında şöyle bir havasını koklayarak Eminönü-Üsküdar Vapur İskelesine çevirdik rotamızı.
Yerli ve yabancı her kesimden insanın severek yediği balık ekmek, yaklaşık 60 yıldır bu teknelerde satılıyor. Teknelerin konumu değişse de sundukları lezzet ve gördüğü ilgi kuşaklar boyunca hiç değişmedi ama biz Covid 19 sebebiyle bu güzel lezzetten kendimizi mahrum bırakmaya karar verdik.
Beylerbeyi Sarayı Gezisi
Beylerbeyi Sarayı’na Ulaşım
Beylerbeyi Sarayı’na ulaşmak için Üsküdar’dan Beylerbeyi’ne giden İETT otobüs ve minibüsleri ile Beylerbeyi İskelesi’ne direkt giden vapurları kullanabilirsiniz.
Biz tercihimizi ilk seçenekten yana kullandık.
Bu arada simitçiden martılar için bir torba dolusu simit almayı ihmal etmiyoruz. Bu keyfi yaşamayanınız yoktur. Vapurda martıların görsel şovu muhteşem gelmiştir her zaman. Bir nevi terapi diyorum buna.
Ama martıların azaldığını son birkaç aydır üzülerek gözlemliyoruz. Denizden uzaklaştılar gibi, karada daha fazla görüyoruz. Terasta, balkonda, sokakta, kaldırımda sürekli karşımıza çıkıyor. Size de ilginç geliyor mu bu durum?
Adres: Abdullahağa Caddesi 81210 Beylerbeyi Üsküdar İstanbul Tel:0 (216) 321 93 20
Beylerbeyi Sarayı’na Giriş Ücreti
Giriş ücreti 50 TL (2020). Türk Vatandaşlarına % 50 indirimli 25 TL. Sadece bahçesine giriş 5 TL
Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi Sarayı Üsküdar’ın Beylerbeyi semtinde, boğaz ve köprü manzarası ile muhteşem bir konuma sahip. İçi ayrı, dışı ayrı güzel. Boğaz turlarının da gözdesi, ben küçük Dolmabahçe diyenlerdenim.
Tarihine baktığımızda; Beylerbeyi Sarayı ve çevresi Bizans Dönemi’nden itibaren farklı yapılara ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bizans Dönemi’nden 19. yüzyılın başlarına kadar “İstavroz Bahçesi” olarak anılan bölgede ilk saray yapısı II. Mahmud tarafından inşa ettirildi. Sarayın ciddi hasar aldığı bir yangın sonrasında daha sağlam bir yapı kurulması ihtiyacını hisseden Sultan Abdülaziz, yapıyı tamamen yıktırarak yeniden inşa ettirdi. 1863-65 yılları arasında Beylerbeyi Sarayı, bu kez ek binalarıyla beraber 3000 metrekarelik bir alanı kaplayan bugünkü görünümüne kavuştu.
Saray’ın inşasına 6 Ağustos 1863 tarihinde başlanmış ve 21 Nisan 1865 Cuma günü, yapılan bir törenle resmen kullanıma açılmıştır. Sarayın inşaat organizasyonunu Ebniye-i Şâhâne Serkalfası (Saray başkalfası) Serkiz Bey (Balyan) yürütmüştür. Beylerbeyi Sarayı’nın mâlî ve idarî işler sorumluluğu da denilebilecek binâ eminliği görevini ise Mehmed Efendi, Mahmud Efendi ve Rıfat Efendi yürütmüştür. Saray’ın yaklaşık 500 bin Osmanlı lirasına mal olduğu tespit edilmektedir. Yapılar topluluğunun ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, yüksek bir bodrum üzerine iki katlı ve kargir bir yapıdır.
Her iki katta toplam 6 salon, 24 oda,1 hamam ve 1 banyo bulunmaktadır. Batı ve Doğu üsluplarının karıştırılması ile inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, Harem ve Mabeyn bölümleri ile Türk evi plan özelliğini taşımaktadır. Yapının çatısı üstten bütün cephe kenarlarını gizleyen bir korkulukla gizlenmiştir. Sarayın planı eyvanlı merkezî sofa (hol) motifine dayanan bir plan kompozisyonuna sahiptir. Beylerbeyi Sarayı’ndaki şema, üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler; Mabeyn-i Hümâyûn, Yatak Dairesi (Hünkâr Dairesi) ve Valide Sultan Dairesi’dir.
Saray’ın iç mekân düzenlemeleri de seçmeci bir anlayışla şekillendirilmiştir. Tabi ben burada günümüz yapılarını düşünmeden edemiyorum. O evlerde ki hayat sigortası olup görüntü kirliliği yaratan koca koca kolonlar da neyin nesi diye düşünüyoruz. Osmanlı dönemindeki mimarlarımız bu kolonları yapılara nasıl şık bir şekilde yerleştirmiş. Gönüllü ve ticari fark mıdır sebep? Düşünmeden edemiyorum.
Ayrıca Beylerbeyi Sarayı’nı inşa ettiren Sultan Abdülaziz’in denize olan tutkunluğu nedeni ile Saray’ın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içinde deniz ve gemi temaları işlenmiştir; hatta Sultan Abdülaziz, ressamlara fikir vermesi için deniz ve gemi temalarını içeren desenler çizmiştir.
Bugün Beylerbeyi’nin Mabeyn ve Harem bölümlerinin yer aldığı ana yapısı ziyarete açıktır. Deniz köşkleri, tarihî tüneli, set bahçeleri, Sarı Köşk, Mermer Köşk ve Ahır Köşk gibi farklı amaçlara hizmet eden ek yapılarıyla da dikkat çekicidir.
Dış cepheden batılı, içeriden ise klasik Osmanlı mimari yapı tarzını yansıtan Beylerbeyi Sarayı, çoğunlukla yazlık bir saray ve bir devlet konuk evi olarak kullanılmıştır. Üst düzey devlet misafirlerine tahsis edilen bir Devlet Misafirhanesi olan Beylerbeyi, Fransız İmparatoru III. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugénie, Alman İmparatoru II. Wilhelm gibi dönemin önemli siyasi aktörlerini ağırlamıştır.
Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildikten hemen sonra, Selanik Alatini Köşkü’nde zorunlu ikâmete tabi tutulmuş, ancak yaklaşık 3 yıl sonra Balkan Savaşı’nın patlak vermesi nedeni ile İstanbul’a nakledilmişti. II. Abdülhamid için seçilen yeni zorunlu ikametgâh, Beylerbeyi Sarayı idi. Bu sarayda yaşamının son 6 yılını geçirmiş ve 10 Şubat 1918’de yine bu sarayda hayata gözlerini kapamıştır.
Tabii içinde bulunduğumuz Cavid 19 sebebiyle pazar günleri erken saat planlıyoruz gezilerimizi ki, daha sakin ve az riskli oluyor. Ayrıca içeride fotoğraf çekimi yasak olduğu için sizlerle bahçe fotoğraflarımızı paylaşıyorum. Ama içerideki görkemli merdivenlerden çıkmanızı ve büyülü atmosferi de solumanızı mutlaka tavsiye ediyorum.
Beni en çok alt kattaki havuzlu salon (bu havuzun suyu denizden geliyormuş) ve üst katta deniz gören yatak odaları etkiledi. Bu arada ahşapların ince işçilikleri o kadar güzel ki, el sürme isteği kendiliğinden geliyor. Ama üzülerek söylüyorum dokunmak yasakmış. Görevli hemen uyarıda bulunuyor. Bahçesi bile saatlerce oturulacak bir dinginlik taşıyor. Sarayın denize açılan kapıları kapalı olduğu için kıyıdaki o muhteşem bölüm martılara ait.
Beylerbeyi’nde Ne Yenir? Nerede Yenir ?
Tahmini on beş yıl önce tekrar gelmiştim Beylerbeyi Sarayı’na. Girişte verilen sesli kayıt cihazı önemli bir gelişme. O yıllarda yoktu. Ama giriş bahçede bulunan kafeterya sarayın görüntüsünü bozuyor. Belki saraya yakışan bir dekorasyon durumu kurtarabilir. Ama dışarıdan içerisini gördüğümüz mutfak olarak kullanılan bölümler oturup bir çay kahve içme isteğini bile ortadan kaldırıyor. Keşke sizlere bu kafeteryayı tavsiye edebilsem ama maalesef edemiyorum.
Biz çıkışta biraz yürüyerek biraz da mekânları süzerek çevreyi kısa bir analiz ettik. Villa Bosphorus’ta karar kılmamızın sebepleri menü kullanmıyor, telefonumuzun barkot okuyucusundan menülerine ulaşıyoruz. Oturma düzeni sosyal mesafeye uygun. Boğaz manzarası çok güzel, yemekleri de güzel, temiz ve hijyen duruyor. Bize düşen de güzel bir manzara eşliğinde keyifli bir balık yemek, yorgunluk atmak ve günü sonlandırmak oluyor.
İstanbul ile ilgili diğer yazılarımıza buradan bakabilirsiniz.