- Eski Küçükçekmece Gezisi
- Ihlamur Kasrı
- Pelit Çikolata Müzesi
- Baltalimanı Japon Bahçesi
- Yeşilköy Havacılık Müzesi’nde Bir Gezi
- Kıyıköy’de Bir Gezi
- Rumeli Hisarı Gezisi
- Anadolu Hisarı Gezisi
- Museum of Illusions, Eğlencenin Hiç Bitmediği Bir Yer
- Mamicini Cafe: Bir Kafeden Çok Daha Fazlası
- Prens Adalarının Prensesi Heybeliada
- Vehbi Koç Büyükdere Evi, Nam-ı Diğer Ziyagil Köşkü
- Tevfik Fikret’in Evi Aşiyan Müzesi
- Küçük Dolmabahçe Beylerbeyi Sarayı
- İstanbul Nostaljisi Balat Sokakları
- Dileklerinizin Gerçekleştiği Ayın Biri Kilisesi
- Tüm Lezzetleri ile Koca Bir Tarih Vefa Semti
- Pierre Loti Tepesi
- Çamlıca Kulesi-Avrupa’nın Yeni Eyfel’i
- Sirkeci Tren Garı ve Çevresi
- İstiklal Caddesi’nde Bir Keyif Turu
- İstanbul Oyuncak Müzesi
- Barış Manço Müze Evi
- Esra Vardar Argun’un Heykel Sergisi
- Bir Tarihin İçinde Pera Palas Hotel
- Şekerci Cafer Erol
İstanbul’u gezmeye devam diyoruz ve bugünkü gezi noktamız İstanbul Nostaljisi Balat Sokakları….
Hafta sonu yazar arkadaşım İpek Güneş’le birlikte Balat’a doğru yola çıktık. Her zaman yaptığımız gibi kalkan görevi yapan maskelerimizi kuşandık, silahlarımız olan dezenfektan ve kolonyalarımızla donandık ve başladık Balat sokaklarında dolaşmaya.
Öyle keyifli bir gün geçirdik ki, her bir köşesi buram buram tarih kokan Balat sokaklarında dolaşırken kendimizi kaybettik.
Gezimizin başlangıç yeri ise tabii ki ‘’Agora Meyhanesi’’
Balat Sokakları Gezisi
Agora Meyhanesi
Gezimizin başlangıç yeri ise tabii ki ‘’Agora Meyhanesi’’
…..… Burası Agora Meyhanesi,
Burada yaşanır aşkların en divanesi, en şahanesi…….
Bu meşhur şarkıyı herkes biliyor da, ilginç öyküsünü benim gibi bilmeyenlerin de olduğunu tahmin ederek detaylarıyla yazıma devam ediyorum. Bende araştırmaya başladığımda şaşkınlıkla öğrendim ve çok etkilendim.
Tarih 1890 ve Kökleri Marmara Adaları, Gökçe Ada ve Gelibolu’ya dayanan Rum Kaptan Asteri teknesiyle Balat’a yük getirdiği sırada Şirket-i Hayriye’den (Şehir Hatları vapuru) inen Rum kızı Eleni’yi görür ve bu ilk görüşte aşktır. Aşkına karşılık bulmak için genç kızın peşine düşen Asteri, Eleni’nin bir bankerin kızı olduğunu öğrenir.
Eleni ile bir tanıdığı aracılığı ile mektuplaşan genç kaptan bir süre sonra genç kıza evlenme teklif eder ve reddedilir. Eleni ‘’Hayır ben seninle evlenmem, çünkü sen kaptansın. Ben denizcinin yolunu bekleyemem, çocuklarım babasız büyüsün istemem. Kaptanın parası puldur, karısı duldur’’ der. Genç Kaptan Asteri’den denizi bırakıp karaya demir atmasını ister ve bu şartla teklifini kabul edeceğini söyler. Genç kaptan aşkı uğruna kaptanlığı bırakır ve ailece ürettikleri sirke, şıra ve şarapları satacağı bir mekân açmaya karar verir. Kalyonunu satan Asteri bu parayla geçmişte Bizans Sarayının ahırları olan tarihi binayı satın alır.
Antik yunanda bütün sokakların çıktığı meydana agora adı verilirmiş ve Agora Meyhanesi de bu anlama uygun olarak Haliç’e bakan bütün sokakların çıktığı bugünkü yerinde kurulur. Hatta ucuz şarapların bulunduğu meyhane de masa yerine dev fıçılar kullanılmış. O dönemde bölgede birçok meyhane kurulmasına rağmen geçmişten günümüze gelebilen tek meyhane olması, tarihi zenginliğinin yanında yemekleriyle de ün saldığı için sıradan bir restorandan daha fazlası olduğu söylenir. Hikâyenin detayları ise şöyle devam eder.
Kaptan Asteri, Balat Agora Meyhanesi’ni Sultan Abdülhamit döneminde 15 gün içinde ruhsatını alarak açmıştır.
Astari Dulidis’in ardından oğlu Stelyo Dulidis işletmeyi devralır. Bu dönemde yaşanan 6-7 Eylül olaylarında Balat’taki Rumlar ve Yahudilere yönelik saldırılar sırasında Agora Meyhanesi yanar. Stelyo Dulidis hasar gören binanın denize açılan bölümünü satarak diğer kısımların tadilatını yapar.
Stelyo Dulidis’te babası Asteri Dulidis’in yaptığı gibi Agora Meyhanesi’nin işletmesini oğlu Hristo Dulidis’e devreder.
Hristo Dulidis ve eşi Erganya, Ersin Kalkan’ı himayesi altına alır ki, o yıllarda Ersin Kalkan’ın annesi Almanya’ya işçi olarak gitmiş ve kendisi terzi çıraklığı yapmaktadır. Ersin Kalkan Agora Meyhanesi’nde 4 yıl kalfa olarak çalışmış ve burada tanıştığı Cemal Süreyya’nın asistanlık teklifini kabul ederek, eğitim hayatının sonunda gazetecilik mesleğine adım atmış.
Tarih olur 1959 ve Onur Şenli adında bir tıp öğrencisi komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı çoğu zaman ona soluğu İzmir’in Agora semtinde aldırır. Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekânıymış.
Bir gün salaş meyhanelerin birinde içtikten sonra eve gelir ve bir mektup yazmaya başlar aşkına. Aslında mektup değil şiir yazdığını fark etmiştir. ‘’Gece, Şarap ve Aşk’’ adını verdiği şiirini yayınlatmak için fakültenin dergisine gönderir. Şiir kabul edilir tam dergide basılmak üzereyken Ege Expresi Gazetesi’nin kültür-sanat editörü tarafından görülür. Editör şiirin adını ‘’Agora Meyhanesi’’ olarak değiştirerek yayınlar.
Şiir o kadar çok sevilir ki, hatıra defterlerinde yer alır. Sevgililerin kulaklarına fısıldanır ve şarkısı yapılır. Şarkıyı ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz. Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Gönül Yazar, Behiye Aksoy bunlardan sadece bir kaçıdır. Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler. Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesi’nin burası olduğunu düşünmektedirler. Bugün ben bile bu yazıyı yazarken yapmış olduğum araştırmalar sayesinde bu bilgilere ulaştım.
Böylece Agora Meyhanesi hınca hınç dolmaya başlar ve öyle popüler bir mekân olur ki iki yüz küsur Türk Filmi’nin meyhane bölümlerine ev sahipliği yapar. Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlamıştır.
Şarkının sözlerini yazan Onur Şenli bir söyleşisinde “İçkiye bulaştığımız 1955-1960’lı yıllarda Agora semtinde kokoreççi meyhaneleri vardı. Basmane Camisi’nden Hatuniye Camisi’ne giderken sağlı sollu meyhanelerdi. Ama tabelasında Agora Meyhanesi yazan bir yer yok. Geceleri bekçi düdüğü sonrası bu meyhanelerin kepenkleri indirilir içeride şiirler okunurdu. Çok sonraları İstanbul’da bir taksi şoföründen Agora Meyhanesi isimli bir meyhane olduğunu duydum. 2006 yılında bir toplantı sırasında rahmetli Aysel Gürel’e sordum. O da Balat’ta tarihi bir Agora Meyhanesi olduğunu ancak kapandığını söyledi. Merak edip gittim. Anahtarını bularak içeri girdim. İçeri girince çok şaşırdım. Şiirde anlattığım gibi 8 köşeli bir meyhaneydi. Bir tabela buldum üzerinde 1890 yazıyordu. Varlığını bilmediğim bir meyhaneyi şiir yazmış olmama hala çok şaşırıyorum. “demiştir.
Tarih olur 2001 ve Hristo Dulidis, Selanik’e taşınma kararı alır. Ama Agora Meyhanesi’nin yıllardan beri süre gelen bir geleneği vardır ve bunu en iyi yapacak kişi olarak aklına Ersin Kalkan’dan başka isim gelmez ve Agorayı kendisine satar. Ersin Kalkan 2013 yılında uzun zamandır itina ile muhafaza ettiği aynalar, sürahiler, lambalarla restore ettiği mekânı ‘’Agora Meyhanesi 1890’’ adıyla bayrağı devralarak işletmeye açar.
Karşımızda yaşayan bir tarih vardı ve etkilenmemek pek mümkün olmadı. Kapalı olduğu için içeriyi göremedik ve sabah erken saat olmasına rağmen Agora Meyhanesi’nin önünde fotoğraf çekerken yalnız değildik.
Sveti Stefan Kilisesi
Burada geçirdiğimiz bu güzel anlardan sonra Balat’ın diğer tarihi yerlerini görmek için Sveti Stefan Kilisesi yönüne doğru ilerliyoruz.
Metalden yapıldığı ve aslına uyarak restore edildiği için halk arasında Demir Kilise olarak anılıyor. Bize tavsiye edilen bir mekân var ‘’Fındık Kabuğu Restoran’’, dört katlı tarihi binayı önce dışarıdan inceliyoruz. Bir tarafı Haliç ve Demir Kilise’nin eşsiz manzarasını, diğer tarafı ise Balat’ın o renkli sokaklarına açılıyor. Biz saat erken olduğu için üst kattaki Haliç manzaralı terasta sabah kahvemizi içiyoruz.
Haliç Kıyısı
İstanbul’un eşsiz güzelliklerinden biri de Haliç. Kıyısındaki semtleri, binaları, mimarisi ve tarihi dokusu ile bizi sarıp sarmalıyor. Son yıllarda yapılan uygulamalarla daha da güzelleştiği, koruma altına alındığı söylenenler arasında.
Haliç tarihi boyunca Avrupa yakasını ikiye ayıran doğal ve güvenli bir liman olmasıyla biliniyor. Dip tarafta iki dere sularını Haliç’e boşaltıyor. Gel-git olayı ve akıntı olmayan suların etrafındaki bereketli topraklar, bol balık, tatlı su dereleri ve şeklinden dolayı ‘’Altın Boynuz’’ ismini alır.
Tabii yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Haliç yerli ve yabancı turistlerin de ilgi odağı olmuş. Yine araştırmalarım ‘’Altın Boynuz’’ efsanelerinin Yunan Tanrılarına kadar uzandığını ortaya çıkarıyor. Programımız uzun olduğu için bu eşsiz manzara ile isteksizce vedalaşıyoruz.
Merdivenli Yokuş
Merdivenli yokuş ise erkenden dolmuştu. Önünde on yaşlarında iki kız çocuğu ile tanıştık, öğrenciler ve rehberlik yaparak harçlıklarını kazanıyorlar.
Rehberlik ücreti için belli bir rakamları yok. İçinizden ne geçiyorsa kabul ediyoruz diyorlar. Eğitime destek olarak minik tercümanlarımız ile önce tarihi 1850 lere dayanan Balat Cafe’nin her bir katını keşfettik.
İşletmecisi ise sohbetimiz esnasında şuan Yunanistan’da ve adalarda yaşayan çocukluğu bu binada veya Balat’ta geçmiş yaşı epey ileri olan ziyaretçilerinden bahsediyor.
Aradan geçen 80, 90 yıl içerisinde anılarını öyle bir yaşatmışlar ki; Balat’ı ve aslını hala koruyan binaları görmek mutlu ediyor bu özel ziyaretçileri.
Filmlere, dizilere sahne olan rengârenk tarihi evlerin olduğu Balat sokaklarını turlarken her tarihi binanın bir hikâyesi olduğunu öğrendik ki bazı tapuların hala oranın eski sahiplerine ait olması ilginç geliyor bize.
Fener Rum Erkek Lisesi
Sancaktar yokuşundaki tarihi kırmızı bina olan Fener Rum Erkek Lisesi en görkemli haliyle karşımızda duruyordu.
Binanın yapımında Marsilya’dan getirilen tuğla ve granit kullanılmış.
Geçen yıl ziyaretim sırasında kapısında gördüğüm ‘’Okulumuz ziyarete kapalıdır, lütfen zile basmayınız’’ yazısı kaldırılmış ama okul ziyarete açılmamış.
Birde yuvarlak bir bina görüyoruz ki masal gibi, arkadaşımla hemen aklımızda bir hikâye canlanıyor. ‘’Hikâyenin başladığı yer’’ etiketi ile o fotoğrafımızı sosyal medyaya taşıyoruz.
Balat Antik Cafe
Oradan yine Yeşilçam’ın fotoğraf ve alıntılarından oluşan ‘’Balat İncir Ağacı Kahvesi’’ni ziyaret ediyoruz.
Hemen yanında bulunan ‘’Balat Antik Cafe’’ ise rengârenk şemsiyeleri ile çok popüler. Bu iki kafe fotoğraf çekimi için gelen ziyaretçilerle dolup taşan mekânların başında geliyor.
Bahçesinde renk renk çardakların bulunduğu Antik Cafe’de ise şansımıza turuncu renk çardak boştu biz de burada ev yapımı tatlılarımız ve çay eşliğinde keyifli bir sohbete dalıyoruz.
Ne kadar vakit geçirdiğimizi hatırlamayacak kadar kendimizi evinizde hissettiren Antik Cafe’den istemeyerek te olsa ayrılıyoruz.
Vodina Caddesi
Cadde Balat’ın en ünlü caddesi. Konsept cafeleri, antikacıları, restoranları, atölyeleri, dükkanları ile farklı bir ambiyans taşıyor.
Burada sadece yürürken bile öyle bir coşkuya kapıldık ki ‘’Çocuklar gibi şendik’’ derler ya sanırım durumumuzu anlatan en doğru tabir bu oluyor.
Vodina Caddesi çok kalabalıktı. Kalabalık bir yana herkes gezme modunda olduğu için yolun bir tarafını gelenler, bir tarafını gidenler kullanarak akıcı bir yaya trafiği sağlanabilir. Sonuçta insanlar bu caddeye yürümek için geliyor. Ama yolu kilit yapan araçları anlamış değilim.
O kadar çok insanın bulunduğu yola girip, adım adım ilerleyerek hem kendilerine, hem yayalara eziyetten başka bir şey olmuyor bu durum. Bence Vodina Caddesi araç trafiğine kapatılmalı.
Çocukluğumun Murat 124 leri
Balat sokaklarında fark ettiğimiz bir başka detay ise neredeyse her binanın iki sokağa da açılıyor olması. Sokak geçişlerini her hangi bir mekandan çok rahat yapabiliyorsunuz.
Birde neyin konvoyu olduğunu anlayamadığımız çocukluğumun Murat 124 leri peş peşe korna çalarak geçerken arkasında kocaman ‘’Sensin Külüstür’’ yazısı dikkatimizi çekti. Çok güldük ama fotoğraflayamadık.
Buranın köfte ve kuru fasulyesi meşhurmuş. Biz de kapanışı ‘’Fındık Kabuğu Restoran’’ da yapıyoruz. Buraya gelenlerin müdavim müşteri olduklarını deneyimleyerek öğreniyoruz. Sadece o leziz köftelerden yemek için tekrar geliş planları yaparken buluyoruz kendimizi. Ne de olsa zaman yetmediği için göremediğimiz çok fazla yer vardı.
İstanbul ile ilgili diğer yazılarımıza buradan bakabilirsiniz.