Gölyazı, Rüzgarlı Suların Hüzünlü Güzeli; hemen herkesin fırsat bulunca gittikleri ya da meraklanıp gitmek istedikleri popüler bir gezi noktası.
Özellikle hafta sonları, bayram seyranlarda gerek yakın çevreden gerekse uzaklardan gelen insanlarla dolup taşıyor.
Göl kenarında püfür püfür esen rüzgarla bir olup çay keyfi yapmak, yarımada çevresinde yürümek, lezzetli göl balıklarının ya da Gölyazı kadınlarının açtığı tezgahlarda gözlemelerin tadına bakmak, tatlı göl sularında sandal sefasına çıkmak isteyenlerle renklenen nev-i şahsına münhasır bir balıkçı köyü Gölyazı.
Bu kadar rağbet görmesinin nedeni Gölyazı’nın mevsimine göre değişen halet-i ruhiyesi içinde bazen yalnız ve sessiz bazen cıvıl cıvıl oluşu, güneş ve çiçek zamanında hayatla dolup rüzgar ve yağmur mevsiminde hüzünlü duruşu olsa gerek. Bu yüzden her daim güzelliğinin farklı bir yanını sunuyor. Ressamlara bile konu oluyor.
Gölyazı Gezisi
Gölyazı’ya Ulaşım
Bu güzeli merak edip bir de ben göreyim ama nasıl gideceğim diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Eğer özel aracınızla gidecekseniz Bursa-İzmir karayolunun 35.km’sindeki sapaktan girmeniz ve iki yanı zeytin ağaçlarıyla bezeli yolu takip etmeniz gerekiyor.
Bu yol sizi beş km sonra köyün ilk evlerinin yamacına bırakacak. Bu noktada ikiye ayrılan yolu sağ taraftan takip ettiğinizde evlerinin önünde oynayan çocukların meraklı bakışları eşliğinde çarşıya çıkacaksınız.
Gölyazı’ya Bursa Küçük Sanayi’den kalkan 5G numaralı otobüslerle gitmek de mümkün. Ancak sefer saatleri arasında hatırı sayılır bir zaman dilimi olduğu için gidiş-dönüş saatlerine dikkat etmekte fayda var. (Birkaç senedir aşırı kalabalıktan dolayı köy içine araç girişi yasak. Dolayısıyla aracınızı köy dışındaki otoparka bırakıp ya yürüyeceksiniz ya da ücretsiz otobüslerle köy merkezine ulaşacaksınız.)
Gölyazı’nın Tarihi
Antik çağdaki adıyla Apolyont ya da bugün bilinen adıyla Uluabat Gölü’nün kıyısına kurulmuş bir köy Gölyazı.
Tarihsel geçmişi antik Lapedium kentine MÖ 7. yy.a dek uzanıyor. Miletos, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu yönetiminde asırları devirmiş.
Bugünkü sakinler ise Kurtuluş Savaşı’nın ardından yaşanan o acılı mübadele sürecinde Selanik’ten gelen göçmenler ile o dönem köyde yaşayan Rum’ların şimdi belki de bir elin parmakları kadar kalan çocukları, torunları.
Gölyazı’da Turizm
Yazımızın başında belirttiğimiz gibi bayram tatillerinde, bahar ve yaz aylarında, özellikle hafta sonlarında hatırı sayılır derecede bir kalabalığı konuk ediyor Gölyazı.
Ancak bu konukluk sadece gündüzleri için geçerli. Çünkü gece kalınabilecek en yakın yerler Bursa’da.
Köyde tarihi değeri tescillenmiş 80 tane evin pansiyon olarak turizme açılması ve artı değer yaratarak yeni kaynakların üretilmesinin projelendirilmiş olması sevindirici bir gelişme. Ancak bu şimdilik bir iyi niyet gösterisi gibi görünüyor.
Gölyazı’da yapılabilecek pek çok aktivite mevcut. Sandal gezisi bunlardan biri. Köy halkı için önemli bir gelir kapısı olan bu mütevazi gezilerde göldeki adacıkları ziyaret edebilir, sazlar ve nilüferler arasında dolaşabilirsiniz.
Köydeki hemen her sandal bu gezilere tahsis edilmiş durumda. Önceden arayıp randevu almakta fayda var.
Bir başka aktivite Gölyazı çevresinde yürüyüş. Yarımadayı turlamak en fazla yarım saat alıyor. Sokak aralarında dolaşıp size hoş geldin diyerek gülümseyen yerli halkla sohbet edebilir, acıkınca kıyıdaki lokantalarda balık ya da meydanda köy kadınlarının açtığı gözleme, lokma gibi hamur işleri alıp çay bahçelerinde yiyebilir, öğleye doğru yapılan balık mezatına katılabilirsiniz.
Bu genel aktivitelerin yanı sıra şahsınıza özel zevklerinizi de gerçekleştirebilirsiniz. Örneğin şövalenizi kurup sandalların resmini yapabilirsiniz.
Gölyazı’da Fotoğrafçılık
Gölyazı’nın en belirgin özelliklerinden biri fotoğrafçılar için her daim ücretsiz bir model oluşu. Manzaradan portreye, makrodan sokak yaşamına dek her tür fotoğraf çekimi için uygun bir model.
Tarzına henüz karar verememiş arayış içindeki pratisyen fotoğrafçılar için olduğu kadar belli bir dalda uzmanlaşmak isteyenler için de doğal bir stüdyo.
Nitekim fotoğraf gezileri veya kurslarda alınan teorik bilgilerin tecrübe edilmesi için de tercih edilen bir mekan Gölyazı.
Sosyal medyadaki fotoğraf kulüpleri, gezi grupları gibi yerlerde tanışıp arkadaş olanların da dolma-börek eşliğinde gezi düzenledikleri bir destinasyon.
Tur şirketleri de Gölyazı ve çevresindeki Eskikaraağaç, Trilye gibi yerlerle birleştirip günübirlik gezi paketleri sunuyor. Ayrıca gelin-damat ikilisinin mutluluğunu profesyonel çekimlerle belgeledikleri bir mekan.
Gölyazı Gezilecek Yerler
-Ağlayan Çınar
Köyün alameti farikalarından biri olan Ağlayan Çınar’ın önündeki küçük taş köprüyü geçtikten sonra köy meydanına çıkacaksınız. Köprü bağlantısıyla ada hüviyetini kaybedip bir yarımadaya dönüşmüş bu küçük kara parçası adeta bir üs gibi. Çay bahçeleri, lokanta, bakkal, fırın, belediye, camii vb. burada toplanmış. Dolayısıyla iyi havalarda ve özellikle hafta sonlarında akın eden kalabalığın yükünü de burası çekiyor.
Yüzyıllardır ayakta duran bu ulu çınarın hikayesi göz yaşartacak türden. Derler ki Mehmet ile Eleni birbirlerine aşık iki genç. Mübadele döneminde Eleni mecbur anavatana gitmek üzere yola çıkar. Mehmet seni bırakmam ben de geleceğim der. Fakat kızın abisi Yorgi buna karşı çıkar ve biz artık kardeş değil düşmanız diye celallenir. Mehmet inat edip olmaz vazgeçmem deyince Yorgi bıçağını çekip Mehmet’e saplar.
Yaralanan Mehmet acı ve kan içinde Eleni’yle buluştuğu çınarın oyuğuna gelir. Durumu gören Eleni de peşinden. Mehmet’in öldüğünü gören Eleni kendini çınara asar. Bu olaydan sonra çınar gözyaşı dökmeye başlar. Romeo-Jüliet tadında bu rivayet hangi ruhları gözyaşına boğsun diye kulaktan kulağa anlatılmıştır bilinmez ama ulu çınar ağlasa da ağlamasa da aynı keyfi veriyor geniş gövdesi altında. Rüzgara karşı içilen sıcak bir çayın keyfini.
–Lapedium Antik Kenti
Lapedium’dan kalanları köyün her tarafında görmek mümkün. Öyle ki eski sur yıkıntıları bugünün birçok evine duvar vazifesi görüyor.
Nekropol, tapınak, kale, manastır vb. geçmişten gelen yapılardan kalan izlerin görkemini arkeolojik bir kazıyla günışığına çıkarma gerekliliğini gösteriyor.
Apollon Tapınağı gölün sekiz küçük adacığından Kızadası’nda, Bizans kilise kalıntıları Manastır Adası’nda yer alıyor. St.Constantinus Manastırı ise ayakta duran üç duvarıyla köyü bekliyor.
-Uluabat Gölü
Uluabat’ın doğuşu mitolojik efsanelerde ilginç bir öyküyle anlatılıyor. Eski çağlarda Odryes deresi Bandırma’dan denize dökülür imiş. Şimdiki gölün bulunduğu yerde ise Apollonia Krallığı derenin bulunduğu yerde de Melde Krallığı varmış.
Melde kralı Apollonia kralının kızını oğluna istemiş bir gün. Lakin kız razı gelmemiş. Bunun üzerine tepesi atan Melde kralı derenin yolunu değiştirip Apollonia topraklarına akmasını sağlamış.
Efsaneye göre böyle oluşmuş Uluabat Gölü. Jeolojiye göre ise tektonik bir çöküntü sonucu. En derin yeri 10 metreyi geçmeyen 156 km karelik küçük ve sığ olan bu gölün suları yaz aylarında çekiliyor.
Öyle ki köyün iki yakasını bağlayan köprünün altından yürüyerek geçmeniz mümkün hale geliyor. Kış ayları gelip çattığında ise sular yükseliyor ve ağaçlar yarı beline kadar sulara gömülüyor. Gölün bulanık suları kıyıyı kaplıyor ve bu sefer de yarımada çevresini dolaşmanız imkansızlaşıyor. Mecburen ara sokaklara dalıyorsunuz.
Köy insanı ekmeğini genelde sudan çıkarıyor. Kentleşme batıya doğru yayılıp nüfus arttıkça, bölge fabrikaları çoğalıp atıklarıyla tabiatı kirlettikçe gölün bereketi de azalıyor elbette. Ekonomik değeri en yüksek balıklar sazan ve turna. Yayın, yılanbalığı ve kefal de değerli türler arasında. 80’li yıllarda günde 15 ton sazan çıkarılır, 7-8 ton yayın avlanırken bugün bu rakamlar nerdeyse yarıya düşmüş durumda. Hatta yayın balığının nesli tükenmek üzere. Kerevit üretimi de neredeyse yok denecek kadar.
Gölyazı kadınları ise ekonomik faaliyetlere aktif olarak katılıyor. Marifetli ellerini sadece gözleme yapıp lokma dökmekte değil balıkçı ağlarını tamir etmekte de kullanıyorlar. Sandal sefalarının usta kaptanları da gene onlar.
Tarımsal arazi yetersizliği de göz önüne alınacak olursa nüfusun %85’inin geçimini gölden sağlamasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Tabiata yönelik her türlü çevresel tehdidi önlemenin yanı sıra yeni geçim kaynakları geliştirmek de o kadar önemli. Neyse ki bu amaçla geliştirilen projeler Gölyazı’nın geleceği ile ilgili iyimser düşünceler içinde olmamızı sağlıyor.
-Zambek Tepe
Gün akşama dönerken Zambak Tepe’ye çıkıp manzarayı seyredebilir, güneşi orada yolcu edebilirsiniz.
-Eskikaraağaç
Buralara kadar gelmişken Gölyazı’nın yakın komşusu Eskikaraağaç’a uğramadan ve biraz da oradan söz etmeden olmaz. Gölyazı’ya sadece 6 km mesafede olan ve yine Uluabat’ın kıyısındaki Eskikaraağaç “Leylek Köyü” olarak biliniyor.
Buralara kadar gelmişken Gölyazı’nın yakın komşusu Eskikaraağaç’a uğramadan ve biraz da oradan söz etmeden olmaz. Gölyazı’ya sadece 6 km mesafede olan ve yine Uluabat’ın kıyısındaki Eskikaraağaç “Leylek Köyü” olarak biliniyor.
Çünkü Uluabat Gölü ve çevresi Avrupa-Afrika kuş göç yolu üzerinde. Leylekler Haziran civarında buraya gelmeye başlıyor ve elektrik direklerine yuvalarını kuruyorlar ve yaklaşık üç ay kadar bölgede kalıyorlar. Köyün alameti farikası leylekleri daha iyi gözleyebilmek için köy girişine bir kule yapılmış. Tabii sadece leylekleri değil diğer kuş türlerini de gözlemleyebilir, fotoğraf çekebilirsiniz.
Kuş gözetleme kulesi, leylek gözlem evi ve müzesi, leylek yürüyüş yolu, en hareketli günlerin yaşandığı leylek festivali ile ilginç bir köy Eskikaraağaç. Her gezginin görmesi gereken yerlerden.
Yeni yazılarda görüşmek üzere…
Bursa ile ilgili diğer yazılar için tıklayınız.
Yorumlar (1)
Kirmizili balik aglariyla kadin fotografi cok guzel .Hepsi guzel de gerci.