Zamanın ince nakışlarıyla süslenmiş bir dünya mirası olan Hattuşa yolundayım. Hattuş, Hitit dilinde “gümüş” anlamına gelirmiş.
Soluğunuzu kesen bir sanat galerisi görünümünde olan Hattuşa, Çorum’un Boğazköy ilçesini Anadolu’nun beşiğindeki kültür mirasının vazgeçilmez mozaiği yapmış.
Hatti’nin büyük kralı Murşili’nin oğlu, Hatti’nin büyük kralı Muvatalli dedi ki! “Göğün güneş tanrıçası göğün kralı fırtına tanrısı Hatti ülkesinin koruyucusu olan tanrılar benim efendim olan siz beni Hatti ülkesinin hâkimi yaptınız. Fırtına tanrısı efendim. Bana ışığını ver Güneş tanrıçası efendim bana sıcaklığını ver. Yanımda ol önümü aç…”
Hattiler, Asurlular, Hititler, Romalılar ve Bizanslılar izlerini bırakmış bu topraklara. Yaklaşık 4000 yıl önce halen gizemini koruyan yalçın kayalıklar üzerine kurdukları, kendi deyimleri ile Bin Tanrılı Şehir, tarihin derinliklerine doğru çekiyor beni.
Hattiler ve Hititler birbirinden ırk ve dil bakımından ayrı iki halk. Hattiler, Anadolu’da yaşayan ilk uygarlıktı diyebiliriz. Hitit kültürü Hattilerden etkilenerek bu gücün bir parçası olmuş.
“Şehirler taş yürekliydi Şarkısı-beyaz/İnsanların büyük rüyaları vardı/İnsanlar bir ölümle öldüler ki/Sevgiler arasında şaşırıp/Bir unuttular ki deme gitsin.” (Cemal Süreya)
Hattuşa Antik Kenti
Hattuşa’nın etrafı vaktiyle meşe ormanları ile çevriliymiş. Şimdilerde ise yeşili görmek zor. Hattuşa’nın girişinde ilk dönemi canlandırma amacıyla yapılmış surlar karşılıyor bizi.
Zaman, debisi yüksek bir şelale. Onun akıntısına kapılıp giderken kâh kayalara çarparsın kâh dallara takılırsın. Hattuşa’da öyle bir şelaleden düşüyorum. Akıntıda sürüklenirken takıldığım dallar An’da kısacık molalar kazandırıyor.
Burası, Aşağı ve Yukarı Şehir olmak üzere iki bölüme ayrılmış. Yukarı Şehir’de kutsal alanlar ve tapınaklar; Aşağı Şehir’de yaşam alanları ve Büyük Tapınak var. Büyük tapınağın Fırtına Tanrısı’na ve Güneş Tanrıçası Arinna’ya adandığı sanılıyor.
Kült alanlar, Dilek Taşı ve açık alanlar büyüleyici güzellikte. Tarihin içinden akıp geçiyoruz.
Müze girişindeki Hiyeroglifli Oda Yazıtı, son kral Şuppiluliuma II.’nin M.Ö. 1200’den önce yazdırdığı altı satırlık bir yazıt. Ülkesi için yaptıkları ve tanrılara verdiği kurbanları anlatıyormuş. Son satırlarında sözünü ettiği “tanrısal toprak yol” ile yeraltı dünyasına sembolik girişi anlatıyormuş.
Güneş kurslarının ortasında boğa, geyik, aslan gibi semboller bulunuyor. Boğa, en büyük tanrı olan Gök Tanrısı’nın sembolüymüş.
Güneydeki sur üzerinde Sfenksli Kapı, Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı var. Aslanlar kapıya üç boyutlu olarak işlenmiş.
Güney sınırını oluşturan Yerkapı’ya yöneliyorum. Tabanı 80 metre,15 metre yükseklikte ve 250 metre uzunluğunda yapay yığma bir set. Surun ortasında Sfenksli Kapı var.
Altında Potern adı verilen bir tünel bulunuyor. Taşların dizilimi etkileyici, dokunuyorum taşlara. Tünelden çıkınca merdivene yönelip yığma setin üzerine çıkıyorum. Gözlerimi kapatıp uzanıyorum yüzyıllar öncesine.
Şimdiki yaşamın dekoru olan taşlar hüzün kokuyor. Mitolojik bir hikâyeyi anlatmanın tam zamanı. Hitit Mitolojisi Hititlerin en önemli mitolojik hikâyesi, Zalpa hikâyesidir.
Zalpa Hikayesi
“Kaneş Kraliçesi bir yılda otuz erkek çocuk doğurur ve kendi kendine doğurduklarının ne kalabalık şey olduğunu fısıldar. Sonra bir sepeti kalafatlatarak çocukları içine koyar ve nehre bırakır. Nehir, çocukları Zalpuwa kentindeki denize sürükler ve çocukları tanrılar alır, büyütür.
Aradan yıllar geçer, bu kez kraliçe bir yılda otuz kız çocuğu doğurur. Bu defa çocukları kendi büyütür. Delikanlı olan erkek çocuklar ise annelerini aramaya çıkarlar. Tamarmara kentine vardıklarında, otuz erkek kardeşin bir yıl içinde doğduğunu öğrenir kent halkı. Bunun üzerine Kaneş Kraliçesi’nin otuz kız çocuğu doğurduğunu, erkek çocuklarının da kaybolduğunu söylerler delikanlılara. Çocuklar annelerini görmeye giderler.
Tanrılar, çocuklarını tanımaması için kraliçenin kalbine şüphe düşürür. Kraliçe oğullarını tanımaz ve kızlarını kardeşleri ile evlendirmeye kalkışır. Ancak en küçük kardeş “Biz kız kardeşlerimizle evlenecek miyiz? Tanrıya karşı böyle bir hürmetsizlik doğru değildir” der, itiraz eder.” Tabletin bundan sonraki bölümü kırık olduğu için hikâyenin diğer ayrıntıları öğrenilememiş.
Hitit kaya anıtlarının en büyüğü Yazılıkaya’da yeni yıl kutlamaları yapılırmış. A odasının solunda tanrılar, sağında tanrıçalar betimlenmiş. Ana sahnede Fırtına Tanrısı Teşup ve Güneş Tanrıçası Hepat var. En büyük figür M.Ö.13. yüzyılda şu an ki görünümü veren Kral Tudhaliya IV. kabartması. B odası Tudhaliya IV. ‘nın oğlu olan Şuppiluliuma II. tarafından yaptırılmış. Kılıçları ile tasvir edilen 12 tanrının kabartması da burada. Duvarlara adaklar için nişler yapılmış. Sağ tarafta Teşup’un oğlu Şarumma’nın kral Tudhaliya’ya sarılışı tasvir edilmiş. Görsel bir şölen.
Alaca Höyük’teki Mezarlar Sırada Alaca Höyük’teki müze ve Kral Mezarları var. Höyükte 13 farklı mezardan altı tanesini aslına uygun olarak canlandırmışlar. Mezarlarda ölülerin başları batıya, yüzleri güneye çevrilmiş. Ölüleri sağa yatırılmış hocker pozisyonunda gömmüşler. Altın, gümüş ve değerli taşlardan oluşan takılar, silahlar ve kaplar mezarların içine konmuş. Güneş kurslarını da mezarlara süs hediyesi olarak bırakıyorlarmış. Mezarların dört yanı taşlarla örülmüş. Gömüldükten sonra üstleri ahşapla kapatılıp, üzeri killi toprakla sıvanıyormuş. Bunun üzerine de kurban edilmiş sığır başları, bacakları ve kemikler bırakılıyormuş. “Bin Tanrılı” Hititler silinemeyecek izler bırakmışlar.
Bu arada Hitit barajlarından söz etmeden geçemeyeceğim. Kral Tudhaliya zamanında bölgeye 10 tane baraj yaptırmış. Kullandıkları teknik bugünün tekniği ile aynıymış. Sadece çimento yerine kil kullanmışlar. Tanrıça Hepat’a ithafen yapılan barajın içinden çıkan kaynak suyu bugün hala akıyor. Tarım arazilerinin sulanmasında kullanılıyormuş.
Düşe kalka yaşarken zaman içinde bir anılar deposu oluştururuz. Yaşamımız artar mı yoksa kendine mi eklenir? Boğazköy’deki Bin Tanrılı Gümüş Şehir Hattuşa’da zaman tersine çevrilmiş gibiydi. Irmak denize değil karşıt doğrultuda akıyordu. Geçmişin küllerini savurdum akan suya, geçen yüzyılları seyrettim durup karşısında, kum saatlerinden sızan mevsimlerin dönme dolabına bindim. Geçmiş ile gelecek kesişti. Bense bugünün sarkacında salınıp duruyorum hâlâ. “Yaşamak anımsamak mıdır yoksa / Sanmam, biz de bir sestik belki / Birileri için yıllar önceki / Şaşırtıcı karşılaşmada” (Melih Cevdet Anday)
Çorum ile ilgili diğer yazılarımız için Çorum Gezi Rehberi‘ne, planlamaya yönelik bölge yazılarımız için de Orta Karadeniz Gezi Rehberi‘ne bakmanızı tavsiye ederim. Sağlıcakla Kalın.
x