- Eski Küçükçekmece Gezisi
- Ihlamur Kasrı
- Pelit Çikolata Müzesi
- Baltalimanı Japon Bahçesi
- Yeşilköy Havacılık Müzesi’nde Bir Gezi
- Kıyıköy’de Bir Gezi
- Rumeli Hisarı Gezisi
- Anadolu Hisarı Gezisi
- Museum of Illusions, Eğlencenin Hiç Bitmediği Bir Yer
- Mamicini Cafe: Bir Kafeden Çok Daha Fazlası
- Prens Adalarının Prensesi Heybeliada
- Vehbi Koç Büyükdere Evi, Nam-ı Diğer Ziyagil Köşkü
- Tevfik Fikret’in Evi Aşiyan Müzesi
- Küçük Dolmabahçe Beylerbeyi Sarayı
- İstanbul Nostaljisi Balat Sokakları
- Dileklerinizin Gerçekleştiği Ayın Biri Kilisesi
- Tüm Lezzetleri ile Koca Bir Tarih Vefa Semti
- Pierre Loti Tepesi
- Çamlıca Kulesi-Avrupa’nın Yeni Eyfel’i
- Sirkeci Tren Garı ve Çevresi
- İstiklal Caddesi’nde Bir Keyif Turu
- İstanbul Oyuncak Müzesi
- Barış Manço Müze Evi
- Esra Vardar Argun’un Heykel Sergisi
- Bir Tarihin İçinde Pera Palas Hotel
- Şekerci Cafer Erol
Bugün tarihi yarımadada yine tarihi bir yapı olan Sirkeci Tren Garı ve çevresini gezeceğiz. Her adımımda buram buram tarih yaşayacağız.
Kısıtlamaların kalkmasına sevinsekte, toplum olarak bağışıklık kazandığımız söylense de tedbiri elden bırakmıyorum. Her zaman olduğu gibi kalkan görevi yapan maskemi kuşandım, silahım olan dezenfektan ve kolonyamla donanıp düşüyorum yollara.
Hava ne kadar sıcak olursa olsun maskelerimize dikkat edelim, sık sık kolonya ve dezenfektan kullanalım. Ciddi bir gevşeme görüyorum ve açıkçası beni tedirgin ediyor. Aman dikkat lütfen!!!
Sirkeci Tren Garı
Gezimin başlangıç yeri Sirkeci Tren Garı. Görüntüsü gibi, birde tarihi var garın. Ne kucaklaşmalar, ne ayrılıklar yaşadı ve bir çok romana konu oldu. Aklıma ilk olarak Ayşe Kulin’in Nefes Nefese romanı geliyor. Kızını ve torununu uzaktan izleyen baba gözümde canlanıyor.
Tarihine baktığımızda öncesinde geçici olarak yapılan küçük bir istasyon varmış. Sonrasında Alman mimar August Jasmund tarafından gar binasının planı çizilmiş ve günümüze gelmiş.
Yapımında granit mermer ve Marsilya’dan getirilen taşlar kullanılmış. 11 Şubat 1888 de temeli atılan gar, 3 Kasım 1890 tarihinde yani ll.Abdülhamit zamanında tamamlanmış.
Bugün garın bir kısmı Marmaray Sirkeci İstasyonu olarak kullanılırken bir kısmı da uluslararası tren istasyonu olarak kullanılıyor.
Malesef buradan bir zamanlar Paris’e Münih’e direkt seferler yapılırken artık sadece Romanya ve Bulgaristan’a sefer yapılmakta.
Orient Express
Romanlara konu olan Şark Ekspresi uzun yıllar boyunca Paris’ten kalkarak bu istasyona yolcu taşımış. Doğu Ekspresi, orjinal adı ile Orient Express uzun yıllar boyunca seferlerine devam etmiş.
Sadece saraylarda rastlanabilecek lüks, ihtişam ve konforun raylar üzerinde sunulması dönemin zengin ve soylularını para harcamak için büyük bir yarış içine almış. Tabi dönemin ulaşım araçları ile 6-7 hafta sürecek bir yolculuğun 60 saate inmesi ayrı bir cezbedicilik kazandırmış tabii ki…
Bu güzel dönemde ise günde birkaç defa kıyafet değiştirmemek, akşam yemeğine gösterişli kostüm olmadan katılmak görgüsüzlük kabul ediliyormuş. O dönemde ki anlayış çok ilginç ve yorucu geldi mi size de? Acaba o yolcular ne kadar mutlu oluyordu bu yarış gerektiren seyahat sırasında, düşünmeden edemiyorum.
Trendeki ihtişam İstanbul için lüks otellerin açılmasına vesile olmuş, Pera Palas bunlardan ilkidir. 1895 yılı itibariyle Orient Exspres yolcuları, treni işleten şirketin satın aldığı Pera Palas’ta konaklamaya başlar ki aynı lüks, ihtişam ve konfor burada da devam eder.
Otel Orient Exspress yolcularına sunduğu yüksek standart yanında muhteşem Haliç manzarası, kültürel faaliyet ve sosyal aktiviteleri ile İstanbul’un en ihtişamlı yapıları arasında yerini alır. Osmanlı Sarayları dışında elektriğin verildiği, ilk elektrikli asansör ve ilk akar sıcak suyu ile Ülkemizin de Avrupa standartlarında olan ilk otelidir. Bir çok ilke sahip olan Pera Palası başlı başına bir tarih ve hakkını vermek için bir başka yazımda kaleme alacağım.
Orient Express Restaurant
Birde garın içerisinde gizli kalmış bir lezzet köşesi keşfettim. 1890 yılından beri hizmet veren Gar Lokantası; yemekleri, mezeleri, servisi ve çalışanların samimiyeti ile yıllardır ağırladığı müdavim müşterilere sahip.
Altın çağını ise 1950-1960 yılları arasında yaşamış. Basın ve edebiyat dünyasının ünlüleri Selahattin Hilav, Fethi Naci, Edip Cansever, Oğuz Atay gibi ustaların uğrak yeri olmuş.
1995 yılında Gar Lokantası’nın işletmeciliğini Alaattin Seyhan alır, ismi de Orient Ekspress olarak değişir ve nostaljik görüntüsünü koruyarak yenilenir.
Yeni işletmecisi Agatha Christie’nin efsanevi romanı ”Doğu Ekspresinde Cinayet” kitap ve filminden etkilenmiş olmalı diye düşünüyorum. Orient Ekspres filmine ait fotoğraflar ve bir çok nostaljik fotoğrafla birlikte lokantanın duvarlarında görmeniz mümkün.
Bugün ise kaliteli turistlerin ve müdavimlerinin vazgeçilmezleri arasında. Özellikle geçen yolcuların haricinde ailece akşam yemeği, iftar ve grup organizasyonları için de oldukça popüler bir mekan.
İstanbul Demiryolu Müzesi
Bir de garın içerisinde 23 Eylül 2005 tarihinde açılan İstanbul Demiryolu Müzesi var ki; demiryolcularının kıymetli hatıraları bir araya getirilmiş.
Müze; pazar ve pazartesi günleri kapalı ve giriş ücretsiz. Üzülerek yazıyorum, malesef her gün binlerce kişinin geçtiği garda hakkettiği ilgiyi görmüyor. Oysa içerisinde neler neler sergiliyor.
Müzede TCDD’nin Trakya hattına ait orjinal çizimleri, nostaljik fotoğraflar, demiryolu aletleri ve haberleşme araçları, demiryolcuların nostaljik kıyafetleri ve demiryolları idaresine ait geçmişteki okulları, TCDD hastanelerine ait objeler ve fotoğraflar bulunuyor.
1955 yılında Türkiye’nin ilk elektrikli tren işletmeciliğine geçişinin simgesi olan banliyö trenlerinden birinin makinist bölümü ise müzenin gözdesi durumunda. Özellikle de çocukların ve ruhu çocuk kalanların ilgi odağı olduğunu geziniz sırasında gözlemleyebilirsiniz.
Efsane tren Orient Ekspres’in de efsane garıymış Sirkeci Tren Garı. Orient Ekspres’in 19-22 Mayıs 1977 tarihlerinde yapılan son seferinde yolcularına dağıtılan hatıra madalya ve Wagon-Litz şirketine ait ve bu trende kullanılan gümüş yemek takımları sergilenen objeler arasında.
Gar Çevresi
Gar çıkışına yöneliyorum, tramvay yolunu takip ederek Sultanahmet’e çıkmayı planladım. Sirkeci meydanın yoğunluğu ve önündeki tramvay bana her zaman orijinal gelmiştir. Mağazalar, dükkanlar farklı bir hava taşır ki; çevreye yazmak için baktığımda Bab-ı Ali 1554’ü gördüm.
Mekanı önce dışarıdan inceledim. Bir kahve sever olarak buranında müdavimleri olduğu görülüyor. Sempatik ve ferah görüntüsü gel gel diyor. Kahvemi almak için içeriye girdiğimde ekibin de içtenliğini sorduğum sorulara aldığım cevaptan keşfettim.
Ece hanımla kahve üzerine sohbetimizin ardından fotoğraf çekildik. İlk fırsatta buraya keyif yapmaya geleceğimi kendime not düştüm. Kahvemi alıp ayrılırken fiyatlarının ekonomik ve lezzetin büyük olduğunu söylemek istiyorum.
Mekanı merak edenler için Marmaray Cağaloğlu girişi tahmini yirmi, otuz metre ilerisinde. Oraya geldiğinizde Bab-i Ali 1554 rengarenk ferah görüntüsü ile size ben buradayım diye seslenecektir.
Aynı cadde üzerinde Meserret Palace 1896 ilgi alanıma giriyor. Meserret Kahvesini arıyor gözlerim alt katında diye hatırlıyorum. Malesef Bab-ı Ali’nin en en popüler kahvelerinden olmasına rağmen şuan yerinde bir dönerci var. Koca bir tarihi olan Meserret kahvesini görememek hayal kırıklığı yarattı. En büyük hayal kırıklığım ise kahvehaneye ait hiç bir iz olmaması.
Meseŕret Arapça kökenli sevinç anlamına geliyor ve ben Tevfik Fikret’in şiir dizelerine götürmek istiyorum sizi.
Baban diyor ki: ”Meserret çocukların, yalnız Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle; (Haluk’un Bayramı şiiri)
Yinede size şuan olmayan Meserret Kahvehanesinden bahsetmek istiyorum. Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet sonrasında 1960 lara kadar hizmet veren kahvehanenin ilk açılış tarihi ile ilgili kesin bir bilgi malesef yok. Geçmişinde sırasıyla Yıldız, Yaldız ve Meserret isimlerini almış.
Geçmiş yıllarda Oyun oynayanların yani sıra Servet-i Fununcuların, dönemin ünlü edebiyatçılarının ve gazetecilerinin toplanma adresinin Meserret Kahvehanesi olması popülerliğini arttırıyor. Güne burada başlayıp gazete ve yayınevlerine dağıldıkları söylenenler arasında. Yazılarını burada yazanlar, gazeteye yazı yazanlar, sohbet edenler dışında bir çok derginin yönetim yeridir. Henüz yayın hayatına geçmemiş gazete ve dergilerin Fikir ve ilk tasarımları da bu kahvede yapılırmış. İttihat ve Terakki adlı kitabın yazarı Mustafa Ragıp, Yakup Cemil ve arkadaşlarının 23 Eylül 1916 günü Bab-ı Ali’yi (hükümeti) basmaya karar verdiklerinde Meserret Oteli ve kahvesinde toplandıklarını yazması da önemli.
Peyami Safa, Necip Fazıl, Fikret Adil, Mahmut Yesari, Reşat Nuri Gültekin, Ahmet Kutsi Sebahattin Kudret, Salah Birsel, Sezai Karakoç, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Sait Faik Abasıyanık anılarda yerlerini alırken, bir çoğu eserlerinde de otel yada kahvehaneye yer vermiş. Bugün olsa çok rahat yıldızlar geçidi diyebiliriz.
Not-1: Bir sonraki yazımda tarihi yarımadayı gezmeye devam edeceğiz.
Not-2: İstanbul ile ilgili diğer yazılarımız için İstanbul Gezi Rehberi‘ne bakabilirsiniz.