- Eski Küçükçekmece Gezisi
- Ihlamur Kasrı
- Pelit Çikolata Müzesi
- Baltalimanı Japon Bahçesi
- Yeşilköy Havacılık Müzesi’nde Bir Gezi
- Kıyıköy’de Bir Gezi
- Rumeli Hisarı Gezisi
- Anadolu Hisarı Gezisi
- Museum of Illusions, Eğlencenin Hiç Bitmediği Bir Yer
- Mamicini Cafe: Bir Kafeden Çok Daha Fazlası
- Prens Adalarının Prensesi Heybeliada
- Vehbi Koç Büyükdere Evi, Nam-ı Diğer Ziyagil Köşkü
- Tevfik Fikret’in Evi Aşiyan Müzesi
- Küçük Dolmabahçe Beylerbeyi Sarayı
- İstanbul Nostaljisi Balat Sokakları
- Dileklerinizin Gerçekleştiği Ayın Biri Kilisesi
- Tüm Lezzetleri ile Koca Bir Tarih Vefa Semti
- Pierre Loti Tepesi
- Çamlıca Kulesi-Avrupa’nın Yeni Eyfel’i
- Sirkeci Tren Garı ve Çevresi
- İstiklal Caddesi’nde Bir Keyif Turu
- İstanbul Oyuncak Müzesi
- Barış Manço Müze Evi
- Esra Vardar Argun’un Heykel Sergisi
- Bir Tarihin İçinde Pera Palas Hotel
- Şekerci Cafer Erol
Bugün biraz Eğlence, biraz da nostalji diyerek İstanbul Oyuncak Müzesi’ni gezeceğiz.
Her zaman olduğu gibi kalkan görevi yapan maskemi kuşandım. Silahım olan dezenfektan ve kolonya ile donanıp çıktım yola.
Bugünkü rotam Ömerpaşa Caddesi Dr. Zeki Zeren Sokağı No:17 Göztepe/İstanbul adresinde bulunan İstanbul Oyuncak Müzesi.
Ulaşım için Otobüs, Metro ve Marmaray durakları uygun.
Beyaz Köşkün bulunduğu sokağa girdiğimde çocuk sesleri karşıladı beni. Zürafaları gördüğümde hedefime varmıştım. Cıvıl cıvıl çocuk seslerini duyduğumda ise içeri girmeden eğlencenin büyüklüğü anlaşılıyor.
İstanbul Oyuncak Müzesi Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücreti
İstanbul Oyuncak Müzesi pazartesi hariç her gün 10:00-18:30 saatleri arasında ziyarete açık.
Dışarıdaki maketler bile maskeli, girişte HES Kodu, aşı kartı sorgulaması ve ateş ölçümü yapılıyor. (2021)
Tam Bilet 25 TL
İndirimli Bilet 15 TL
Turnikeden geçtikten sonra dilerseniz 4 TL karşılığında hatıra makinesinde kendi paranızı yapabiliyorsunuz. Hatıra paranızı dilerseniz kolye, bileklik gibi takı olarak da kullanabilirsiniz.
İstanbul Oyuncak Müzesi
Burası 23 Nisan 2005 yılında Sunay Akın tarafından kurulmuş. Kırkın üzerindeki ülkenin antikacılarından ve açık arttırmalarından yıllar içerisinde satın aldığı oyuncaklar bugün kocaman bir köşkü dolduruyor ve müze olarak bizlere sergileniyor.
Bizler Sunay Akın’ı kitapları ve söyleşileri ile tanıyoruz ki bir söyleşisine katılma şansım oldu. O gün en mutlu anılarım arasında. İsmimi gökyüzüne, hatta İstanbul silueti üzerine yazdığı imzası benim için çok kıymetli. Yani şair/yazarın yanına ressamı da ekleyebilirim.
Geçmişten günümüze derin bir oyuncak tarihi ile karşılaşıyorum. Tarihi bir köşkte tarihi oyuncakları görmek müzenin yetişkin ziyaretçilerine de çok güzel bir nostalji.
Onun için ebeveynlere önerim eğer merdiven çıkma sorunu yaşamıyorsa çocuklarınızla birlikte anne-babalarınızı da getirerek keyifli zaman geçirebilirsiniz. 3 kuşağın bir arada vakit geçirebildiği ender mekânlardan birindeyim.
Turuma başladığımda bulunduğum zamandan çıkıp çocukluğuma doğru ilerliyorum.
Bazı oyuncaklar çok tanıdık geliyor. Mesela 1920 Almanya’sının oyuncaklarını bilmiyorum. Bir süre sonra tanışıklığımızın günümüz oyuncaklarından kaynaklandığını fark ediyorum. Barbieler, Barbie evleri, mutfaklar, çay-kahve-yemek takımları, muayene setleri, tamir setleri, bebek çeşitleri, kurşun askerler, uçaklar, gemiler, kuklalar bugün gelişmiş modern hali ile hala hayatımızdalar.
Özellikle 4 ya da 5 yaşlarımda babaannemin bahçeden topladığı kabak ile yaptığı bebeği hatırlıyorum. Büyük bir kabaktı ve kucağımı dolduruyordu. Eşarbına sarmıştı, kundaktaydı yani bebeğim. Yüz hatlarını ise çubukla çizmişti. Bugün düşündüğümde çekirdeği için yetiştirdiği kabak olduğunu tahmin ediyorum.
Sebzeyle oyuncak yapılan bir nesil olduğum için 1700’lü yıllardan başlayan oyuncaklardaki detaylar ilginç geliyor. Özellikle kahve fincanları bir tık büyük olsa kesinlikle evimde kullanmak isteyeceğim şıklıkta. Bundan bende vardı! diyeceğiniz eski bir oyuncağınız ile karşılaşmanız da garanti.
Birçok oyuncak el işçiliği ile yapılmış özel parça. Gelişmiş ülkeler her alanda gelişiyor. Farklı ülkelerin aynı yıla ait olan oyuncaklarında bunu görebiliyorsunuz.
Mesela Eskimo, Bengal, Peru, ile Almanya, İngiltere, Fransa 1920 oyuncakları aynı düzeyde değil.
Hele Japonya, o yıllarda peruk çeşitlerini oyuncak bebekte set halinde sunması şaşırtıcı geliyor.
En üst kata geldiğimde biraz daha dedim ve aşağıya inerken ikinci turuma başladım. Gezmeye de doyamadım, ülkeler ve yıllar arası kıyaslamam kendi çocukluğumla kıyaslamaya döndü.
Çocukluğumda hayatıma dokunan oyuncaklarımı hatırlıyorum. 3 tekerlekli kırmızı bisikletim ile bugün veranda olarak tanımlanan tahmini 1,5 metre yükseklikten o kadar çok düşmüşüm ki düşüşlerimi engellemek için duvar örmüşler.
Bir de yürütülen renkli tekerleğim vardı piknikte onunla oynarken de kaybolmuşum. Tabi bugün ne düşüşümü ne de kaybolduğumu hatırlıyorum ama oyuncaklarımın görüntüsü hafızamda.
Bir de sapan yapardı dedem bize, güzel bir ağaç dalını çakısı ile keser, eczaneden aldığı serum lastiğini takardı. Sadece hedefe koyduğumuz şişelere atış yapmamızı da sıkı sıkıya tembihlerdi. Misketler ve gazoz kapakları ile oynadığımız sokak oyunlarımızda çok keyifliydi.
Elimizde ki oyuncaklarla kendi oyunumuzu kuruyorduk. Oyuncağın yeterli olmadığı yerde ise yaratıcılığımızla yerini dolduracak bir şey mutlaka buluyorduk. Annemin ince topuklu deri çizmeleri ve makyaj malzemeleri gibi. Kuzenim Ender ise dedemin ceket, şapka ve bastonunu kullanırdı bu oyunlarımızda.
En kıymetli oyuncağım ise 10 yaşımda iken gelen kardeşim oldu. Benim canlı bebeğim vardı, arkadaşlarımın oyuncaklarından farklı olarak. Süksem büyüktü yani.
Bebeğim büyüdükçe oyunlarımızda şekillenmişti. Kuaför oyununda birkaç defa saçını yamuk kestiğim oldu. Allah’tan çok güzel bir bebekti, kesimimle güzelliği bozulmadı.
Gazete kâğıdı ve çıtadan yapılan uçurtmamı hatırlıyorum. Kocaman bir kuyruğu vardı. Unu sulandırarak tutkal yapmışlardı.
Tabii ki çocukluğumda kırsalda olmamın payı da büyük, çok çeşit olmadığı için çatıdaki kiremitleri açmam ya da fayansları kaldırıp altını keşfetmem gibi büyük hasarlar verdiğim oyunlarımda oldu.
Bugün reklamlarda gördüğümüz siyah beyaz pelüş pandam çok eskidiği için atmıştık ama kardeşim çok sevdiğimi bildiği için birkaç yıl önce bana yenisini aldı.
Bir de Almanya’dan gelen bebeğimi hatırlıyorum. Onunla uyuyordum ve ağzındaki emzik çıktığı zaman ‘Anne bana mama ver’ diyerek hepimizi uykudan uyandırıyordu. Bir süre sonra pili bitti. Büyük ihtimal rahat uyumak için pilleri çıkarıldı.
Buradaki oyuncaklara bakarken zengin çeşitlilik belki de bu yüzden şaşırttı beni. Kaç yıl öncesinde var olan bu oyuncaklar ile çocukluğumun oyunlarını hatırladım. Güzel bir nostalji yaşadım.
Çıkış arka bahçeye yönlendiriyor ve burada çok keyifli bir kış bahçesi bulunuyor. Burada sanatsal eğitim ve etkinlik programları düzenleniyormuş. Gün içerisinde 1 ya da 2 program mutlaka var. Gelen çocukların kendi boyadığı oyuncaklara, düzenlenen workshoplara ciddi bir talep gördüm.
Keyifli bölümlerden birisi de burada bulunuyor. Rengarenk bahçe konsepti kafeterya olarak kullanılıyor. Kış bahçesinde etkinliğe katılan çocuğunuzu bu konforlu ortamda rahatlıkla bekleyebilirsiniz. Belki bu esnada aynı bölümde bulunan hediye mağazasından alışveriş yapabilir ya da kafeteryada bulunan güzel lezzetleri deneyimleyebilirsiniz.
Ben çocukluğumun Mabel sakızını ve kırmızı horoz şekerini görünce epey şaşırdım. Hala var olduğunu bilmiyordum.
Kahve keyfimi rengârenk bahçede yaptıktan sonra ayrılıyorum. Programım epey yoğun eskilerin çok iyi bildiği bir adrese yöneliyorum ‘’Barış Manço 81300 Moda’’
Not-1: İstanbul ile ilgili diğer yazılarımız için İstanbul Gezi Rehberi‘ne bakabilirsiniz.