- Günübirlik Edirne Gezisi
- Edirne Doğal Yaşam Çiftliği
- Havsa’da Ne Yenir?
- Yardımcı Peynirleri
Karaağaç’tan sonra rotamızı Bosnaköy yoluna çeviriyoruz. Adresimiz Bosnaköy’e gelmeden solda kalan Edirne Doğal Yaşam Çiftliği.
Edirne merkezinden gelenler köprüyü geçtikten sonra düz devam ederek buraya ulaşabilir.
Arabamızı park ederken çevrenin doğallığını net bir şekilde görüyoruz. Yemyeşil ağaçlar, bitkiler, çimler ve masmavi gökyüzü ile adı gibi. Farklı renk görmek pek mümkün değil.
Asma çardaktan oluşan yaya giriş yolunda üzümlerin tadına bakıyoruz, çok lezzetli. Dalından kopararak yaptığımız bu tadımda tereddüt yaşamıyoruz çünkü sadece doğal gübre kullanıldığını ve herhangi kimyasal ilaç kullanılmadığını biliyoruz.
Burada birkaç hafta önce ailesiyle yaşadığı deneyimlerini aktaran kardeşim Bahar’a teşekkür ediyorum.
İnsanı bu hayatta tamamlayan en güzel şey ailesi. Kendine yetebilen, kendiyle barışık insanları her zaman takdir ediyorum.
Özellikle de mutsuzluğun yaygın olduğu günümüzde birbirini anlayan, çevresine mutluluk, neşe, huzur saçan aileler ise idolüm. Ve birbirini tamamlayan eşler, çocuklar kadar değerlidir kardeşler de. Bu sahip olduklarımız çok kıymetli ve bende kardeşlerimi düşünerek buranın işletmecisi olan iki
kardeşin yanına doğru ilerliyorum.
Kardeş birlikteliğinin ve dayanışmasının yansımasını görmeye hazırlanıyoruz. Henüz ilk izlenimlerimizde etkilendiğimizi söylemeliyim.
Edirne Doğal Yaşam Çiftliği Gezisi
Selim Bey ise yılların fotoğrafçısı, insanlardan çok bunaldığı bir anda her şeyi bırakarak buraya geliyor ve çocukluk hayaline tutunuyor. İlk yıllarında Robinson Crusoe gibi bakir yaşıyor.
Hayaline sıkıca sarılmış. Kendisi de ‘’-Burası benim kalem, buradaki gökyüzünü hiçbir yerde bulamazsınız. Hele gece benim gökyüzümü bir görseniz, manzarası bambaşka. Şehri’me gideceğim akşamlarda dahi önce gökyüzü keyfini yaşar öyle geçerim’’ diyor.
Selim Bey ise yılların fotoğrafçısı, insanlardan çok bunaldığı bir anda her şeyi bırakarak buraya geliyor ve çocukluk hayaline tutunuyor. İlk yıllarında Robinson Crusoe gibi bakir yaşıyor.
Hayaline sıkıca sarılmış. Kendisi de ‘’-Burası benim kalem, buradaki gökyüzünü hiçbir yerde bulamazsınız. Hele gece benim gökyüzümü bir görseniz, manzarası bambaşka. Şehri’me gideceğim akşamlarda dahi önce gökyüzü keyfini yaşar öyle geçerim’’ diyor.
Selim Beyin kardeşi Nuri Beye katılması ile önce kimyasal ilaçlar hayatlarından çıkıyor. Doğal gübreye geçiş yapıyorlar. Bu arada öğreniyorum doğal gübreler bir yıl bekledikten sonra kullanıldığında verimli ve etkili oluyormuş.
Zor durumda kalan, sahibinden şiddet gören ya da sokakta kalan hayvanlar da zamanla Selim Beyi sahipleniyor. Bir hayvanın bir insanı sahiplenmesi ne kadar özel. Burada kedimiz Turşu’yu hatırlıyorum. Oturduğumuz sitede üç yüz elli daire arasında bizi sahiplenmiş, evimize gelip yerleşmişti.
Edirne Doğal Yaşam Çiftliği Hayvanları
Selim Beyinde şu an yirmi türün üzerinde hayvanı var. Aile nüfusu epey kalabalık ve her biri ayrı güzellikte.
İki kardeş el ele vererek, büyük emeklerle harika bir çiftlik kuruyor ve bizlerin ziyaretine açıyor. Tamamen doğal ürünlerden oluşan kahvaltıları ve kumda kahveleri oldukça popüler. Gün içerisinde gelen ziyaretçilerine ise; gözleme, köfte ve melemen seçeneklerinden oluşan menüleri
ile eşsiz lezzetler sunuyor.
Birde dalından kopararak yeme zevkine eriştiğimiz meyve ağaçları var ki, bu keyfi mutlaka yaşamalısınız.
Her canlının bir hikayesi vardır ya, burada da durum aynı. Birbirinden ayrı hikayeleri dinlemek için heyecanlanıyorum.
Tanışma sohbetimizden sonra hem çevreyi geziyoruz hem de hikayeleri dinlemeye başlıyorum.
Çiftlikte iki at var, Rüzgâr ve Gül. Kahverengi olan Rüzgâr henüz kırk günlük bebekmiş Selim Bey aldığında. Ve serbest günü olduğundan çayırda otluyor, sırayla dinlendiriliyorlarmış.
Rüzgâr istirahat ettiği için Beyaz renk olan Gül’e binebileceğimi söylüyor Nuri Bey ‘’-Beyaz atlı prensiniz yanınızda’’ diyerek esprisini de yapıyor.
Beyaz atla turumuza başlıyorum ve ilk deneyimimde heyecandan çok coşku taşıyorum. Hele gezerken yaşadığım haz yok mu, muhteşemdi.
Atların zeki olduklarını söylemeliyim. Hayvanların hafızaları varmış, öğreniyor ve unutmuyormuş. Selim Beyle de iletişimleri çok güçlü.
Burada bulunan yaklaşık 350 canlının her birinden çocuğum, evladım, bebeğim, aşkım diye bahsediyor. Güçlü iletişimlerinde her bir canlı konuşarak verdiği komutları alıyor. Sevgi sözlerinde yumuşak, komutlarında ise net ve ciddi bir ses kullanıyor.
Bütün hayvanlar çok zeki, sizi anlar, anlamayan hisseder, onun için her biri ile sürekli konuşurum diyor.
Hayalini Yaşayan Adam’dan sonra Hayvanlara Fısıldayan Adam da diğer lakabı, İkinci baskısını yaptığı çocuk kitabı gerçek öykülerden oluşuyor. Yazacak çok fazla yaşanmış öyküsü var ama çocuklara birebir anlatmayı tercih ediyor.
Gelen öğrenci gruplarında ilk yaptığı korku taşıyan çocukları tespit etmek oluyormuş. ‘’Ayrılırken çocukların o korkularını yenmiş olmaları ise tarifsiz bir duygu. O çocuk evine gittiğinde kapısının önüne bir kap su mutlaka koyacaktır. Çünkü o sevgiyi burada alıyor.’’ dediğinde ise işini yüreği ile yaptığını düşünüyorum.
Mantık basit ve Selim Beyde birçok hayvan sever gibi düşünüyor. Ancak o bunu görev edinmiş. Burada avuçlarımız acıyana kadar alkışlanmayı hak ediyor. Çünkü ‘’Sevmek zorunda değilsin ama zararda verme’’
diyenlerden. İletişimlerini gördüğümde ise bugün insanların birbirini bu kadar iyi anlamadığını düşünüyorum. ‘’Eğitim yok burada, tek dil kullanıyoruz o da SEVGİ’’ diyor.
Gül’ü sahibinden biraz değerinin üzerinde almış, şiddete maruz kaldığını, ağır travmaları ve yaraları olduğunu öğreniyorum. Görünen yaralar pansuman, ilaç ile geçiyor da görünmeyen yaraları ne olacak. Altı ay boyunca sadece sevmiş ve bu sevgisiyle tedavi etmiş. Şimdi Gül’ün keyfinin yerinde
olması güzel bir gelişme.
Gül ile dolaştığımız bahçenin etrafı kapalı değil ve hiçbir canlı yaşam alanının dışına çıkmıyor. Turumuzun sonunda Selim Bey Gül’e dalından kopardığı ödülünü de sevgiyle veriyor. Gül eyeri sevmiyor ve Selim Beyden devam edersem eyersiz binmeyi öğreteceği sözünü de alıyorum.
Ortak yedikleri yemekler de adı gibi ortada. Her biri barış içerisinde karınlarını doyuruyor. O kadar Pandemi yaşadık, enflasyon yaşıyoruz yemeklerinden bir gram eksiltme yapmadım diyor. Gülhane’de ki hayvanları ve beslenme sorunlarını hatırlıyorum.
Hele Laki’yi mutlaka görmelisiniz. Minik dostumuz şirin bir köpek. Ali’nin yorumuyla kendisini horoz sanıyor. Kendisine verilen parça ekmekleri tek tek tavuklara paylaştırıyor.
Horoz ise durumdan memnun olmasa da tavuklarının yanından ayrılmıyor.
Bir de Lokum’u görmelisiniz. Sevgi dolu, patileri ile sizi sarıp sarmalıyor. Trafikte yeğeni buluyor ve buraya getirmek istiyor. Selim Bey olur hemen sahiplendiririz, bağlanmayalım düşüncesinde. Patileri ile omuzlarına kadar tırmanıp onu sarıp sarmalayan köpeğini göstererek ‘’Nasıl bağlanılmaz bu güzelliğe’’ diyor.
Tarçın tüyleri ise adı gibi tarçın renginde ve dondurmayı çok seviyor. Gördüğü anda Ali’nin yanında bitti tabii yanında diğer dondurma sever Can ile. Can çok sakin ve kibar ama havlamasıyla bende istiyorum mesajını veriyor.
Şeker ise zincirinden ayrı kalmayı sevmiyor. Selim Bey serbest bıraktığında kısa bir tur atıp yerine geliyor, zincirimi tak dercesine havlıyor. Kapı kapalı olduğunda ise önünde bekleyerek yaşam alanına geçmek istiyor.
Köpeklerin her biri farklı cinslerde olsalar da harika bir uyum yakalamışlar. Sevmeye doyamadık. Ve her biri klasik ve bir o kadar da acı olan terkedilme hikayeleri taşıyor.
Bir de anne kızımız var Eşek familyasından. Barış Manço’nun arkadaşım Eşek şarkısını duyuyorum o an. Kızımız yaklaşık bir saat boyunca Selim beyi sıkıştırarak sevgi yüklemesi yapıyormuş. Eşeklerin gözleri ise başka güzellikte.
Kaz ve ördeklerin memleketleri karma ama Çin kazı en heybetli olanı ve baş şeklinin farklılığından hemen dikkatimizi çekiyor.
Kedileri ayrı dünya, hele yavruları mutlaka görmelisiniz. Hangi birini seveceğimizi şaşırıyoruz.
Uzun yıllar varlığına alıştığımız ailemizin bireyi olan hayvanlarımızın yokluğuna alışmak çok acı. Yıllar geçse de adıyla, anıları ile bizde yaşamaya devam ediyorlar.
Ama hevesim geçti, bakamıyorum, zor oluyor sözleri ile terk edilen hayvanların acısını görmek melek olan hayvanlarımızdan daha büyük acı veriyor.
Kendimizi ya da çocuklarımızı net bir şekilde sorgulamalı ve emin olduğumuzda sahiplenmeliyiz bu hayvanları.
Selim Bey’de birçok hayvanı sahiplendirmiş ama tamamen kontrol ettiği ve güven oluşturan ailelere.
Bazı hayvanların gittiği yere uyum sağlamada zorlanıyor olması ve böyle durumlarda hemen geri alınarak ‘’Yuvası burasıymış’’ demesi başka bir takdirlik davranış.
Nuri Bey ise ‘’Mücadele verdiğimiz çok fazla olumsuzluk yaşadık ama biz onları siliyoruz ki yapışıp kalmasın, güzellikler gelsin hayatımıza’’ diyenlerden.
Pozitif düşünceleri ile yüreği güzel kardeşler, buradaki canlılar için olduğu kadar çiftlik ziyaretçilerine de büyük şans. Özellikle de çocuklara.
Biz dolu dolu unutulmaz saatler yaşadık. Bulduğumuz
ilk boşlukta tekrar geleceğiz. Özellikle kışın gelip kendi topladıkları odunlarla yaktıkları o ateş çukurunu da görmek istiyoruz.
Ben yazımı tamamlayamadan burası hakkında sosyal medya paylaşımımızla detay alan arkadaşlarımız oldu.
Siz okuyucularımın da Edirne Doğal Yaşam Çiftliği gibi böyle bir doğallığı yaşamak isteyeceğine eminim. Her birinize mutlu anılar biriktireceğiniz keyifli saatler diliyorum.
Edirne’yi günübirlik gezmek isterseniz Günübirlik Edirne Gezisi başlıklı yazımıza da bakmayı unutmayın.